MEZMUR 42

Kutsal Kitap’larınız yanınızdaysa Mezmur 42’yi açalım. Bugün Mezmurlar kitabındaki kısa serimize devam ediyoruz. Daha önce söylediğimiz gibi bütün Mezmurları incelemeyeceğiz, bunun yerine Mezmurların her koşulda yüreklerimizde tapınmayla ilgili ne öğrettiğine bakacağız. 

Dünyamızda ve Kutsal Kitap boyunca gördüğüm en büyük trajedilerden biri insanların, Tanrı tarafından yaratılan insanların, işler iyi gittiğinde Tanrı’yı unutması ama işler kötü gitmeye başladığında O’nu yargılamasıdır. Mezmurlar bize bu yaklaşımın tam tersini öğretir. Bize işler iyi veya kötü gittiğinde tapınmayı öğretir. Mezmurlar, ezberlememiz ve Sözünü, karakterini ve sadakatini öğrenmemiz için Tanrı tarafından tasarlanmış tapınma şarkılarıdır. Bugün kargaşa içerisinde Tanrı’ya nasıl tapınacağımızı inceleyeğiz. 

Kargaşalar fiziksel kimyasal dengesizliklerden ya da kontrolümüz dışındaki durumların, inandığımız yalanların, ruhsal anlamda bizi etkileyen veya istismar eden kişiler sonucunda oluşabilir. Kargaşalar sıklıkla ruhun karanlıklaşması olarak adlandırılır. Tıpkı uyanıp dışarıya çıkamayacağımız bir hücrede hissettiğimiz için bütün günü uyuyarak geçirmek gibi. İnsanlarla ilaçlarla bundan kurtulmaya çalışır, ya da bu durumdan kaçar. Bu bedenimize zarar verir, geceleri bizi uyutmaz ve yetersizliklerimizi hatırlatır. Ama kaçımız bir kargaşa içerisindeyken Tanrı’ya tapınmayı düşünüyoruz? 

Mezmurlar bize Tanrı’nın kurtaracağı konusunda güvenilir olduğunu söyler. Ama ayrıca bu sıkıntılarda yalnız olmadığımızı da anımsatır. İnsanlar tapınma ilahilerini yataklarında ağlarken, zindanlarda kilitliyken ve canlarını kurtarmak için kaçarken yazdılar ve buna rağmen tapınmaya devam ettiler. Neden? Çünkü teslim olduğumuzda Tanrı yüceltilir ve kurtuluruz. Tapınmanın bir parçası kendimizi olduğumuz gibi Tanrı’ya götürmek ve teslim etmektir. Tanrı’nın Sözüne kulak verin: 

MEZMUR 42: 

Geyik akarsuları nasıl özlerse, Canım da seni öyle özler, ey Tanrı! Canım Tanrı'ya, yaşayan Tanrı'ya susadı; Ne zaman görmeye gideceğim Tanrı'nın yüzünü? Gözyaşlarım ekmeğim oldu gece gündüz, Gün boyu, “Nerede senin Tanrın?” dedikleri için. Anımsayınca içim içimi yiyor, Nasıl toplulukla birlikte yürür, Tanrı'nın evine kadar alaya öncülük ederdim, Sevinç ve şükran sesleri arasında, Bayram eden bir kalabalıkla birlikte. Neden üzgünsün, ey gönlüm, Neden içim huzursuz? Tanrı'ya umut bağla, Çünkü O'na yine övgüler sunacağım; O benim kurtarıcım ve Tanrım’dır. Gönlüm üzgün, Bu yüzden seni anımsıyorum, ey Tanrım. Şeria yöresinde, Hermon ve Misar dağlarında Çağlayanların gümbürdeyince, Enginler birbirine sesleniyor, Bütün dalgaların, sellerin üzerimden geçiyor. Gündüz RAB sevgisini gösterir, Gece ilahi söyler, dua ederim Yaşamımın Tanrısı'na. Kayam olan Tanrım'a diyorum ki, “Neden beni unuttun? Niçin düşmanlarımın baskısı altında Yaslı gezeyim?” Gün boyu hasımlarım: “Nerede senin Tanrın?” diyerek Bana sataştıkça, Kemiklerim kırılıyor sanki. Neden üzgünsün, ey gönlüm, Neden içim huzursuz? Tanrı'ya umut bağla, Çünkü O'na yine övgüler sunacağım; O benim kurtarıcım ve Tanrım'dır. 

TANRI’YI ARZULAMAK 1-2.AYETLER: 

Mezmur yazarı bu mezmuru dışarıda kalmış hissettiği için yazıyor. Tanrı’dan ve insandan sanki dışlanmış gibi uzak hissediyor. Daha önce hiç böyle hissettiniz mi? Yalnız kalma duygusu sadece bir kalabalığın içerisinde olmamak anlamına gelmez. İnsanlarla çevreleniyor olabilirsiniz ve buna rağmen tamamen yalnız hissedebilirsiniz. Mezmur yazarı sadece insanlardan değil ama Tanrı’dan da uzak hissediyor ve bu duyguyu Yeruşalim’deki tapınakta bulunan Tanrı’nın yüzü ve topluluğundan bahsederek anlatıyor. Bu nedenle buradaki Mezmur boyunca gördüğümüz betimleme, Tanrı’dan ve topluluğundan uzak bir adamın başka tanrıların ve ulusların olduğu topraklarda olduğunu anlatıyor. Şimdi cevaplanmamış soru şu: mezmur yazarı oraya nasıl gitti ya da kendimizden bahsedecek olursak, ruhun karardığı o noktaya nasıl geldik? Boş amaçların peşinde koşuyor ve insanlarla bağlantımızı koparıyor muyuz? Haksız bir şekilde kovulduk ve adaletsizliğin acısı yüzünden yeni bir şeyler arayıp kendimizi kayıp mı hissediyoruz? Veya günahlarımızın sonuçlarını mı üzerimizde taşıyoruz? 

Davut bu Mezmur’u Kral Saul tarafından sürüldüğü ve haksız yere öldürülmek istendiği için yazıyor. Davut, Tanrı’nn halkından zorla uzaklaştırıldı. Dışarıda yaşanan durum kontrolü dışında ve Tanrı’nın bu durumdaki pozisyonunu merak ediyor. Kilise, Hristiyan yaşamımızda hepimizin ruhlarının karanlıkta, ölüm vadisinde ve sesslik zamanında olacağı söylendi. Birçok defa her şeyi kaldırabileceğimi ya da tüm acıları çekebileceğimi düşündüğümü söyledim. Ancak sadece Tanrı benimle olursa bunu yapabilirim. Bununla birlikte en zor geçirdiğim zamanlar bir trajedi yaşandığında ve Tanrı’ya dönüp cevap alamadığımda gerçekleşti. 

Bu ruhun kargaşa içerisinde olmasıdır. Bu yüzden Davut dışlanmış hissediyor ve Tanrı’ya özlem duyuyor. 

1-2.ayetler, “Geyik akarsuları nasıl özlerse, Canım da seni öyle özler, ey Tanrı! 2 Canım Tanrı'ya, yaşayan Tanrı'ya susadı; Ne zaman görmeye gideceğim Tanrı'nın yüzünü?”

Davut, diri Tanrı’ya ruhların pınarıymış gibi yakarıyor. Neden? Çünkü ruhu ölümün kıyısında gibi hissediyor ve onu kurtarması için diri Tanrı’ya ihtiyacı var. Davut, Tanrı’dan uzaklaşmış hissediyor ve tekrar birleşmeyi arzuluyor. 

TOPLULUĞU ARZULAMAK 3-4.AYETLER: 

3 Gözyaşlarım ekmeğim oldu gece gündüz, Gün boyu, “Nerede senin Tanrın?” dedikleri için. 4 Anımsayınca içim içimi yiyor, Nasıl toplulukla birlikte yürür, Tanrı'nın evine kadar alaya öncülük ederdim, Sevinç ve şükran sesleri arasında, Bayram eden bir kalabalıkla birlikte. 

Ruhunun acı çektiği bu yerde Davut, Tanrı’ya yüreğini döküyor ve bu çiğ, gerçek ve parçalanmış bir ilişki. Şu yakarışlarını dinleyin: Gözyaşlarım ekmeğim oldu gece gündüz, Gün boyu, “Nerede senin Tanrın?” dedikleri için. 

Mezmur yazarı o kadar çok acıyla dolmuş ki yemek yemiyor ve uyumuyor. Aksine ona zulmedenlerin yalanlarını işitip gece gündüz göz yaşı döküyor. Kaç defa şeytanın size şöyle dediğini duydunuz: Tanrın nerede? Trajediler geldiğinde, Tanrın nerede? Duygularını kontrol edemediğinde, Tanrın nerede? Yalnız hissettiğinde, Tanrın nerede? 

Mezmur yazarı devam ediyor, “Anımsayınca içim içimi yiyor, Nasıl toplulukla birlikte yürür, Tanrı'nın evine kadar alaya öncülük ederdim, Sevinç ve şükran sesleri arasında, Bayram eden bir kalabalıkla birlikte.” 

Ruhun uzak olduğu bu yerde insanların bir yerden diğer bir yere nasıl yürüdüğünü ve şarkılar söylediğini hatırlıyor. Eski Antlaşma boyunca İsrail halkının Yeruşalim’den başka bir yere şarkılar söyleyerek ve tapınarak yolculuk ettikleri bazı festivaller olurdu. Mezmur yazarı bu zamanları hatırlıyor ve insanlarla Tanrı’nın evine girmeyi özlüyor ama maalesef hala uzaklarda. Davut, Tanrı’nın halkında koparılmış ve onlarla birleşmeyi arzuluyor. Gördüğünüz üzere Mezmur yazarının kargaşa içerisinde olmasının birçok sebebi var ama tüm problemleri sıralamak tapınmak değildir. Mezmur yazarı bu yüzden bir savaşa giriyor. 

SEVİNÇ DUYMAK İÇİN SAVAŞMAK 5.AYET: 

5.ayette kendine bir soru soruyor: 5 Neden üzgünsün, ey gönlüm, Neden içim huzursuz? 

Bu sanki iki kişinin tartışmasını benzeyen mücadele edici bir sorudur. Kendi ruhuyla konuşuyor ve neden üzgünsün, neden içim huzursuz diye soruyor? Sonra ruhu ona cevap veremeden Tanrı’ya umut bağlaması için emrediyor. Çünkü bu zamanın geçici olduğunu ve Tanrı’nın onu kurtaracğını biliyor. Bu kargaşa içerisinde mücadele eden bir kişidir çünkü sorunu çözmeye çalışmaktansa durumu daha ileriye götürüyor ve ruhunu Kurtarıcısının önüne getiriyor. Bu şeytanın, nerede Tanrın, sorusuna Tanrı hala benimle diye verilen bir cevaptır. 

Eyüp’ün arkadaşları Tanrı’nın ona karşı olduğunu düşünmüşlerdi, Eyüp’ün karısı Tanrı’ya lanet etmesini söylemişti ve bu yüzden öldü. Ama Eyüp’ün acısı onu Tanrı’dan gelen en harika vahiylerden birine götürmüştü. Kilise, kargaşa içerisinde tapınmak Tanrı’dan sonsuz sevinç duymak için verilen bir savaştır. Sadece durumu değiştirmek için verilen bir savaş değildir. 

Göz yaşı dökmede ve yas tutmada ve ruhun karanlık günleri olmasında bir sorun yoktur. Mezmur yazarı bize Tanrı’nın acılarımızda bizimle olmadığını hissetmemeyi öğretiyor. Bu anlarda ruhlarımıza konuşalım ve kendimize TANRI’YA UMUT BAĞLA diyelim. 5.ayette Mezmur, Tanrı’dan ve halkından uzak bir bakış açısından kargaşaların ortasında Tanrı’dan sevinç duymak için savaşan bir bakış açısına geçiyor. 

ÜZGÜN AMA UMUTLU. 6-10.AYET 

6 ve 10.ayetler kargaşasının sebebini belirterek ileriye gidiyor ve Tanrı’dan onu kurtaracağına umut bağlıyor. Tanrı’yı uzakta olmasına rağmen hatırlıyor ve Tanrı’ya fırtınaların ortasında sığınağı olduğunu ilan ediyor. Ama aynı zamanda Tanrı’ya onu unutup unutmadığını soruyor. Bir kriz içerisinde unutulmuş, kopartılmış, ezilmiş ve yine şu soruyla karşılaşmış: TANRIN NEREDE? 

6-7 Gönlüm üzgün, Bu yüzden seni anımsıyorum, ey Tanrım. Şeria yöresinde, Hermon ve Misar dağlarında Çağlayanların gümbürdeyince, Enginler birbirine sesleniyor, Bütün dalgaların, sellerin üzerimden geçiyor. 8 Gündüz RAB sevgisini gösterir, Gece ilahi söyler, dua ederim Yaşamımın Tanrısı'na. 9 Kayam olan Tanrım'a diyorum ki, “Neden beni unuttun? Niçin düşmanlarımın baskısı altında Yaslı gezeyim?” 10 Gün boyu hasımlarım: “Nerede senin Tanrın?” diyerek Bana sataştıkça, Kemiklerim kırılıyor sanki. 


Kilise, Kutsal Kitap bize Tanrı’nın bizi mutlu etmek için lambanın içerisinde var olan bir cin olmadığını ve dolayısıyla acı çekersek şeytanın kazanmadığını öğretir. Tanrı kargaşaların içerisinde çalışır ve tek bir gözyaşını bile unutmaz. Eğer sessizce bize beklemeyi öğretiyordur, eğer uzaksa bunu bir sebebi vardır. Ve bizi asla terk etmeyeceğine veya yüzünü çevirmeyeceğini vaat etmiştir. 

Mezmurlar bize acının gerçek olduğunu, kargaşaların gerçek olduğunu öğretir. Ama ayrıca diri Tanrı’nın kurtarıcımız, kayamız ve umudumuz olduğunu da öğretir. 

SEVİNÇ DUYMAK İÇİN SAVAŞMAK 11.AYET: 

Mezmur 42 yazarın kurtulmasıyla veya kargaşanın sonlanmasıyla bitmez. Sevinç için mücadele etmeye devam ederken biter. 

Aynı soruyla biter: Neden üzgünsün, ey gönlüm, Neden içim huzursuz? Tanrı'ya umut bağla, Çünkü O'na yine övgüler sunacağım; O benim kurtarıcım ve Tanrım'dır. 

Kilise, tüm acılar ve kargaşalar ya bizimki ya da bir başkasının ki olsun günahın bir sonucudur. Ve günahın sonucu Tanrı’dan ayrılmak, ruhun sonsuza kadar karanlıkta kalmasıdır ama Tanrı’nın karakterini bilerek teşvik bulabiliriz. Davut ruhuna umut bağlamasını söyledi çünkü Tanrı’nın kurtaracağına inanıyordu. 

SONUÇ: 

Kilise, bizde İsa Mesih’in çarmıhta söylediği sözler sayesinde Davut gibi yüce bir umuda sahip olabiliriz. Bu, İsa’nın herkesin O’nu terk ettiği, adaletsiz bir şekilde acı çektiği, Yeruşalim’den dışarıya sürüklendiği en karanlık günüydü. Ve bizim yerimize acı çekerken Tanrın nerede? sorusunu duydu ve şu sözleri haykırdı: 

Matta 27:46 “Eli, Eli, lema şevaktani?” yani, “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” diye bağırdı.” 

İsa kargaşanın ve üzüntünün içerisinde yakardı çünkü günahın sonucunu üstleniyordu ama şimdi umuda sahip olabiliriz çünkü İsa’nın çarmıhı aracılığıyla günahın cezasından kurtulduk. Bu, günah yüzünden çıkan kargaşaların üzerimizde bir gücü olmadığı anlamına gelir çünkü İsa daha harika vaatlerin garantisini ölümü ve dirilişi aracılığıyla bizim adımıza elde etmiştir. 

Bu dünyada ne tür bir acı çekersek çekelim bunun son olmadığının garantisini sağlamıştır. Ruhun sonsuz karanlığı üzerinde zafer kazanmıştır ve günahın, ölümün ve şeytanın üzerinde galip gelmiştir öyle ki göz yaşlarımız silinebilsin. Kilise dayanmaya devam edin, sevinç için savaşın, üzgün ya da kargaşa içerisinde olmayın ve umudunuzu Baba Tanrı’ya ve Rab İsa Mesih’e bağlayın. 

1 Petrus 1: 3-7: Süsünüz örgülü saçlar, altın takılar, güzel giysiler gibi dışla ilgili olmasın. Gizli olan iç varlığınız, sakin ve yumuşak bir ruhun solmayan güzelliğiyle süsünüz olsun. Bu, Tanrı'nın gözünde çok değerlidir. Çünkü geçmişte umudunu Tanrı'ya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi. 6 Örneğin Sara İbrahim'i “Efendim” diye çağırır, sözünü dinlerdi. İyilik eder, hiçbir tehditten yılmazsanız, siz de Sara'nın çocukları olursunuz. Bunun gibi, ey kocalar, siz de daha zayıf varlıklar olan karılarınızla anlayış içinde yaşayın. Tanrı'nın lütfettiği yaşamın ortak mirasçıları oldukları için onlara saygı gösterin. Öyle ki, dualarınıza bir engel çıkmasın. 

-Pastör David

 

MEZMUR 4

Kutsal Kitaplar’ınız yanınızdaysa Mezmur 4'ü açalım. Bugün Mezmurlar kitabındaki serimize devam ediyoruz. Tüm Mezmurları incelemeyeceğiz, bunun yerine Mezmurların her koşulda yüreklerimizde tapınmayla ilgili ne öğrettiğine bakacağız. Her şey yolunda gittiğinde Tanrı’ya tapabileceğimizi düşünmek oldukça yaygındır. Çünkü bizimle ilgilenme konusunda iyi bir iş çıkarıyordur. Peki işler yanlış gittiğinde ne yapıyoruz. Öfkeliyken, kederliyken ya da acı çekerken Tanrı’ya nasıl tapınıyoruz? Mezmurlar bize tüm yaşamda Tanrı’yla ilgili köklü yönlerden birini öğretiyor. Bizlere tekrar ve tekrar, her durumda Tapınılmaya layık olduğunu hatırlatıyor. Mezmurlar, Tanrı’nın hatırlayalım ve Sözü’nden, Karakterinden ve Sadakatinden öğrenelim diye tasarlanmış tapınma şarkılarıdır. Bugün öfkeli olduğumuzda Tanrı’ya nasıl tapınacağımızı inceleyeceğiz. Kaçınız hayatında öfkelendi? Hepimiz öfkelendik öyle değil mi? Kaçınız, öfkeli olduğunuz zaman, Tanrı’ya tapınmayı düşündü? Öfkeliyken, depresyondayken ya da dayanılmaz acılar içindeyken Tanrı’ya tapınmak tuhaf gelebilir. Ama tapınmayı en başında yanlış anladığımız için böyle düşünürüz. Tapınmanın bir parçası kendimizi olduğumuz gibi Tanrı’ya teslim etmektir. Tanrı’nın Sözü’ne kulak verin. 

MEZMUR 4: 

Sana seslenince yanıtla beni, Ey adil Tanrım! Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde, Lütfet bana, kulak ver duama. Ey insanlar, ne zamana dek Onurumu utanca çevireceksiniz? Ne zamana dek boş şeylere gönül verecek, Yalan peşinde koşacaksınız?

Sela 

Bilin ki, RAB sadık kulunu kendine ayırmıştır, Ne zaman seslensem, duyar beni. Öfkelenebilirsiniz, ama günah işlemeyin; İyi düşünün yatağınızda, susun.

Sela 

Doğruluk kurbanları sunun RAB'be, O'na güvenin. “Kim bize iyilik yapacak?” diyen çok. Ya RAB, yüzünün ışığıyla bizi aydınlat! Öyle bir sevinç verdin ki bana, Onların bol tahıl ve yeni şaraptan aldığı sevinçten fazla. Esenlik içinde yatar uyurum, Çünkü yalnız sen, ya RAB, Güvenlik içinde tutarsın beni. 

TANRI’YA DÖNÜN 1.AYET: 

İnsanlar öfkelendiği zaman, öfkeye sebep olan şey çözülene kadar dışarıya çıkmak zor olabilir. Yüreğiniz ve düşünceleriniz bir yalana odaklandığında, öfke baş ağrısına, sırt ağrısına, yorgunluğa ve hatta hastalığa sebep olabilir. Genel olarak adaletsizliklere, kontrolümüz dışı zorluklara veya suiistimale uğradığımızda öfkeleniriz ve bir çözüm bulmayı umarak ya da intikam planları yaparak kafamızdaki senaryolarda kayboluruz. İnsanlar günler boyunca ya da nesiller boyunca öfkeli kalabilir ve bu durum çözülmediği zaman ayrılığa, boşanmaya, karşı saldırıya ve hatta savaşa sebep olur. 

Kutsal Kitap bize kötülüğe kötülük ile karşılık verme konusunda uyarıyor çünkü yapmak istediğimiz şey tam olarak bu. Biri bize vurduğunda doğal olarak ona geri vurmak istiyoruz. Öfke bizi hapseder ve eğer öfkelenmeyi bırakırsak bize yapılan yanlışları unutmuş ya da kötülüğe karşı boyun eğmişiz gibi düşünmemizi sağlar. Bu nedenle kendimizi ve başkalarını korumak için öfkeye tutunmak zorunda olduğumuzu hissederiz. 

Öfke yapılan yanlışa verilen tepkisel bir dürtüdür. Tapınma, Tanrı’ya karşı verdiğimiz bir cevaptır. 

1.Ayet diyor ki, “Sana seslenince yanıtla beni” Bu, sıkıntıların ve öfkenin ortasında intikamını planlamak yerine yardım için Tanrı’ya dönen birini işaret ediyor. Öfkeliyken Tanrı’ya dönmek adaletsizliğe, suiistimale ve sıkıntılara verebileceğimiz en zor ama en doğru cevaptır. Öfkemizi Tanrı’ya götürürüz ve O’nu adaletsizlik ya da günahtan dolayı suçlamak yerine adaletsizliği ve günahı Rab’bin karşısına çıkarırız. 

Bir kişi bana, beni hiç öfkeli görmediğini söylemişti. Beni hiç dua ederken görmediğin için böyle düşünüyorsun diye cevap verdim. Dualarımda kendimdeki veya bir başkasındaki günahtan, adaletsizlikten, utançtan ve Tanrı’yı yüceltmeyen birçok insandan dolayı çok öfkelindim. Fakat Hristiyanlar olarak Tanrı, huzuruna gelmek için çalıştığımızdan dolayı Tanrımız değildir. O bizim Tanrımızdır çünkü bizim kurtarıcımızdır ve bu nedenle sorunlarımızın ortasında Tanrı’ya koşabiliriz. 

Sıkıntıların ortasında Mezmur yazarı yüzünü ve yüreğini Tanrı’ya kaldırıyor ve basitçe duasın işitmesini istiyor. İnsanlarla bir toplantıdayken birçok kez ortamın gerildiğini ve insanların bağırdığını ve söylememeleri gereken şeyler söylediğini ya da kontrol edemedikleri öfkelerinden dolayı yeminler ettiklerini gördüm. Bu durumlarda biraz durup dua edelim mi derim. Tam o anda, ben de dahil, birçok insan bunu yapmak istemiyor çünkü Tanrı’ya öfkeliyken dua etmek kontrolü kaybetmek gibi algılanıyor. Biraz mahcup oluyorlar ve rahatsız bir şekilde hareket ediyorlar. Fakat sonra utanarak yüreklerini Tanrı’nın önüne getiriyorlar ve Rab, dualarıma cevap ver diyorlar. 

Kilise, kendimizi veya başkalarını düzelttikten sonra Tanrı’nın önüne çıkmayı bırakalım aksine ihtiyacımız olduğu zaman Tanrı’ya koşalım. İntikam almadan önce ve pişman olacağımız şeyler söylemeden önce Tanrı’ya dönmeyi öğrenelim. Mezmur yazarı yüreğini Tanrı’nın önüne getirdiğinde kendine Tanrı’nın sıkıntıların ortasında esenlik verdiğini ve Tanrı’nın huzurunda sığınabileceğini anımsatıyor. 

Ey adil Tanrım! Ferahlat beni sıkıntıya düştüğümde, Lütfet bana, kulak ver duama. 

GÜNAHIN FARKINA VARMAK: 2.AYET 

Mezmur yazarı 2.ayette Tanrı’ya döndükten sonra dua etmeye başlıyor. Hatta bu Tanrı’ya yazılmış bir tapınma ilahisidir ve sanki sorunlarını ona yanlış yapan insanlar dinliyormuş gibi Tanrı’ya anlatıyor. 

İkinci ayeti dinleyin, Ey insanlar, ne zamana dek Onurumu utanca çevireceksiniz? Ne zamana dek boş şeylere gönül verecek, Yalan peşinde koşacaksınız? 

Mezmur yazarı, davasını tüm dünyanın yargıcının önüne getiren bir insan gibi Tanrı’nın huzurunda tüm yüreğini boşaltıyor. Kilise, yüreklerimizi açmamız gereken yer tamda burasıdır. Mezmurlar sadece havalı ve kafiyeli sözler değildir. Mezmurlar çoğu zaman dünyadaki cehennemden gelen yakarışlardır. 

İkinci ayetin sonunda “Sela” kelimesini okuyoruz. Sela kelimesi, az önce yapılan açıklamayı düşünmek için müzikte bir duraklama yapılması gerektiği anlamına geliyordu. Düşünmemiz için yapılan bu çağrıdan önce söylenen kelimeler, Mezmur yazarına yanlış yapan insanlarla ilgilidir ve onlara ne zamana kadar boş şeylere gönül verecek ve yalan peşinde koşacaksınız diye soruyor. Öyleyse Mezmur yazarıyla birlikte düşünelim, ne zamana kadar? 

Bu kişiler bu adamın hayatını mahvediyor ya da Tanrı’nın adını utandırıyorlar ya da yalanlarıyla başkalarının hayatlarını yok ediyorlar. Kilise bunu bir düşünün, dünya yalan aracılığıyla günaha düştü. Savaşlar ve yozlaşma yalan aracılığıyla başladı. Ama bu ne zamana kadar sürecek? Kötüler ne zamana kadar söyledikleri yalanlardan kurtulacak? Bu soru kötülere yapılan bir tövbe çağrısı olabilir. Durumu çok büyüttüğümüzün farkına varabilir veya Tanrı'nın tüm bunları görürse, kesinlikle adaleti getireceğini ve işleri düzelteceğini bize hatırlatabilir. Kilise, kötüler sonsuza kadar dayanamayacak ve tövbe etmezlerse yok oluşa sürüklenecekler. Sela.... 

MÜJDE’NİN HATIRLATICISI: 3.AYET 

Bilin ki, RAB sadık kulunu kendine ayırmıştır, Ne zaman seslensem, duyar beni. 

3.Ayette Mezmur yazarı öfkesini bir kenara bırakıyor. Sorunları çözüldüğü için değil aksine sorunlarını doğru bir yere taşıdığı için. Tanrı’nın huzurunda sorunlar çok küçüktür, sorunların içerisindeyse Tanrı küçüktür. Nerede yaşamamız gerektiğini seçmemiz gerekiyor 3.Ayette Mezmur yazarı cesaretle Tanrı’nın davasını işittiğini söylüyor. Tanrı’nın gerçeği bildiğini ve doğru olanı yapacağını söylüyor. Yalancının onu ayartmasına izin vermiyor. 3.Ayette Mezmur yazarı hala kendine yanlış yapan insanlara sesleniyormuş gibi duruyor ama aynı zamanda onlara Tanrı yanında olduğu için korkmadığını deklare ediyor. 

Romalılar 8:31’in dediği gibi, “Tanrı bizden yanaysa, bize kim karşı olabilir?” Öfkenin ortasında tapınmak sorunları kendi başımıza çözmeyi bırakmak ve yüreklerimizi Tanrı’ya getirip, O’ndan yardım isemek anlamına gelir. 

TANRI’NIN HUZURUNDA ÖFKELENİN: 4-5. AYET 

Sonra, Mezmur yazarı Tanrı'nın huzurunda nihayet nefes alıyor, üzerindeki baskı azalıyor ve olayları doğru bir şekilde görmeye başlıyor. 1. ayette, sıkıntıların ortasında, Tanrı’yla konuşuyor. Sonra 2-3. ayetlerde, Tanrı’nın huzurunda ona zulmedenlerle ilgili konuşuyor ve şimdi burada 4-5. ayetlerde daha iyi bir bakış açısına sahip olduğu için bizimle konuşmaya başlıyor. 

Öfkelenebilirsiniz, ama günah işlemeyin; İyi düşünün yatağınızda, susun. Sela 

Zaman zaman öfkelenmemiz yanlış değildir. Öfke tek başına günah değildir. Ancak ne yaptığımız, nereye gittiğimiz ya da öfkeliyken yaptığımız seçimler günah olabilir. Kilise, Tanrı günaha, adaletsizliğe ve suistimale öfkelenir. Öfkelenmekte yanlış bir şey yoktur. Günah işlemek yanlıştır. Bu nedenle Mezmur yazarı, kendi kendine, etrafındaki tüm kötülüklere öfkelen ama kötülükle karşılık verme diyor. 

Öfkelen ama günah işleme. 

Mezmur Yazarı, bizleri öfkelendiğimizde tepki vermeden önce durmaya çağırıyor. Yüreğimizde ve yatağımızda sessizce düşünmeye ve doğruluk kurbanları sunmaya çağırıyor. Bizi Tanrı'ya sunmaya çağırdığı doğruluk kurbanları ya da tapınma nedir? Öfkeyle boğulduğumuz zaman Tanrı'ya verebileceğimiz en büyük şey güvenimizdir. Kilise, Tanrı’nın karşısına getirdiğiniz öfke, şiddet, sinir krizleri ve gazapta sorun yoktur. Bu doğruluk kurbanıdır fakat sonrasında en zor olanı yapmamız gerekir. Kendi kendimize durumu düzeltmeye çalışmaktansa Tanrı’ya güvenmemiz gerekir. 

Romalılar 12:17-21 “”Kötülüğe kötülükle karşılık vermeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya dikkat edin. Mümkünse, elinizden geldiğince herkesle barış içinde yaşayın. Sevgili kardeşler, kimseden öç almayın; bunu Tanrı'nın gazabına bırakın. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Rab diyor ki, ‘Öç benimdir, ben karşılık vereceğim.’ ” Ama, “Düşmanın acıkmışsa doyur, Susamışsa su ver. Bunu yapmakla onu utanca boğarsın.” Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen. 

Öfkelendiğimizde bizi üzenlere zarar vermek ve bağırıp çağırmak istiyoruz ama bu tapınma değildir. Bu sözler ve tepkiler çarmıhta Mesih’le beraber öldü öyle ki sessizce oturabilelim ve Tanrı’nın bize yardım edeceğine güvenebilelim. 

YAŞAM İÇİN SAVAŞ: 6-7.AYET 

Kilise, tapındığımız zaman savaşmış oluruz. Tanrı’nın gerçek olduğuna dair savaşmış oluruz. Bizi sevdiğine ve dualarımıza cevap vereceğine inanmak için savaşırız. Bu savaş zordur ama doğru Hristiyan tapınmasıdır. 6.Ayette Mezmur yazarının “Kim bize iyilik yapacak?” diyen çok.” derken savaştığını görebiliyoruz. 

O’nu suçlayanların, hırsızlık yapanların, yalan söyleyenlerin seslerini duyuyor ve yaptıkları şeylerin yanlarına kaldıklarını düşünüyor. Sessiz durduğu için onu aşağılıyorlar ve Tanrı’ya karşı olan güvenini aşağılıyorlar. “Kim?” diyorlar, “Kim sana iyilik yapacak”. Ama insanların seslerini dinlemektense, gözlerini ve yüreğini yukarıya kaldırıyor ve 7.ayette şunları deklare ediyor, “Öyle bir sevinç verdin ki bana, Onların bol tahıl ve yeni şaraptan aldığı sevinçten fazla. 

Kilise, bu Hristiyan tapınmasıdır. Bu, suçlamaların, hırsızlıkların, yalanların ve kötülüğün ortasında Rab’be güvenen Tanrı merkezli bir kişidir. 

ÖFKEDEN ESENLİĞİ: 8.AYET 

Sonunda Mezmur yazarı sakinliyor ve Mezmurunu öfkeyle ya da intikam planlarıyla değil esenlik içerisinde bitiriyor. 

Esenlik içinde yatar uyurum, Çünkü yalnız sen, ya RAB, Güvenlik içinde tutarsın beni. 

Kilise, 1.ayetteki sıkıntılardan 8.ayetteki esenliğe kadar ne değişti? Bunun tek bir cevabı var: Tapınma... Sela. 

-Pastör David


MEZMUR 33

Kutsal Kitaplar’ınız yanınızdaysa Mezmur 33'ü açalım. Bugün Mezmurlar kitabından küçük bir seriye başlıyoruz. Tüm Mezmurları incelemeyeceğiz, bunun yerine Mezmurların her koşulda yüreklerimizde tapınmayla ilgili ne öğrettiğine bakacağız. Bireyler olarak bizler düşünceler, iradeler, duygular ve iç savaşlarla yaratılmış karmaşık insanlarız, ama aynı zamanda içimizde derinlerde bir yerde yaratılış amaçlarımızdan birini tanımlayan bir şeyle yaratıldık. İnsanların bu yönü durum ne olursa olsun, Tanrı ile derin, tatmin edici, gerçek bir ruhsal ilişkiye sahip olmamızı sağlar. Bununla birlikte, yanlış bir şekilde kullandığımızda hayatımızın kontrolden çıkmasına, bizi esaret altına sokmasına ve Tanrı ile ilişkimizi kesmesine neden olan da ayrıca bu yöndür. 

Yaşamımızın bu yönünü kimse elimizden alamaz. Dindar ya da dinsiz olalım, her zaman bu yönümüzü kullanıyoruz ve bu yaşamlarımızın gidişatını değiştiriyor. İnsanlığın bu yönüne: Tapınma denir. Biz küresel bir kilise olarak birçok yönden tapınmayla ilgili yaşam tarzını kaybettik ve bunu ilahilerle sınırlandırdık. Ancak bu ilahilerin amacı yaşamlarımıza şekil vermektir. Bu seri ile düzenli olarak hissettiğimiz bazı duygulara, hayatın iniş ve çıkışlarına bakacağız. Mezmurların bize, sıkıntılarımız yok olduğunda değil ama aksine bu sıkıntıların ortasında nasıl tapınmamız gerektiğini öğrettiğine bakacağız. Öfkeliyken, kederliyken, sevinç duyduğumuzda veya acı çektiğimizde Tanrı'ya nasıl tapınıyoruz? Mezmurlar bize Tanrı’yla ilgili tüm yaşamın en derin gerçeklerini öğretir. O'nun her durumda tapınılmaya layık olduğunu bize tekrar tekrar öğretir. 

Mezmurlar, Tanrı tarafından Sözünü, Karakterini ve sadakatini yüreklerimize kazımamız ve saklamamız için tasarlanmış tapınma ilahileridir. Bugünkü Mezmur ile umarım birincil olarak şu şeyi görebiliriz: Şartlar ne olursa olsun, Tanrı tapınmamıza layıktır. 

MEZMUR 33 

Ey doğru insanlar, RAB'be sevinçle haykırın! Dürüstlere O'nu övmek yaraşır. Lir çalarak RAB'be şükredin, On telli çenk eşliğinde O'nu ilahilerle övün. O'na yeni bir ezgi söyleyin, Sevinç çığlıklarıyla sazınızı konuşturun. Çünkü RAB'bin sözü doğrudur, Her işi sadakatle yapar. Doğruluğu, adaleti sever, RAB'bin sevgisi yeryüzünü doldurur. Gökler RAB'bin sözüyle, Gök cisimleri ağzından çıkan solukla yaratıldı. Deniz sularını bir araya toplar, Engin suları ambarlara depolar. Bütün yeryüzü RAB'den korksun, Dünyada yaşayan herkes O'na saygı duysun. Çünkü O söyleyince, her şey var oldu; O buyurunca, her şey belirdi. RAB ulusların planlarını bozar, Halkların tasarılarını boşa çıkarır. Ama RAB'bin planları sonsuza dek sürer, Yüreğindeki tasarılar kuşaklar boyunca değişmez. Ne mutlu Tanrısı RAB olan ulusa, Kendisi için seçtiği halka! RAB göklerden bakar,Bütün insanları görür. Oturduğu yerden, Yeryüzünde yaşayan herkesi gözler. Herkesin yüreğini yaratan, Yaptıkları her şeyi tartan O'dur. Ne büyük ordularıyla zafer kazanan kral var, Ne de büyük gücüyle kurtulan yiğit. Zafer için at boş bir umuttur, Büyük gücüne karşın kimseyi kurtaramaz. Ama RAB'bin gözü kendisinden korkanların, Sevgisine umut bağlayanların üzerindedir; Böylece onları ölümden kurtarır, Kıtlıkta yaşamalarını sağlar. Umudumuz RAB'dedir, Yardımcımız, kalkanımız O'dur. O'nda sevinç bulur yüreğimiz, Çünkü O'nun kutsal adına güveniriz. Madem umudumuz sende, Sevgin üzerimizde olsun, ya RAB! 

DÜRÜSTLERE O’NU ÖVMEK YARAŞIR (1-3.AYET): 

Ayet 1-5, doğru kişilere bir çağrı yaparak, spesifik bir cevap vermelerini ister. Mezmurlar boyunca doğru kişiler, hiç günah işlememiş olan kişiler değildir. Rab'bin onlarla bir antlaşma ilişkisine girdiği ve onları bağışladığı için doğru saydığı kişilerdir. Bu nedenle, günümüzde doğru kişiler, Tanrı'nın Mesih aracılığıyla kurduğu antlaşmaya göre, Tanrı’yla iman yoluyla aynı ilişkiye girmiş olanlardır. 

Kutsal Kitap, İsa'ya iman eden herkesi şöyle çağırır: Doğrular, Azizler, Kutsallar, Sevgililer ve Seçilmişler. Bu nedenle bir sonraki buyruğu işittiğimizde haklı olarak, bu çağrının doğrudan bize verildiğini düşünebiliriz. 

Ey doğru insanlar, dürüstlere O'nu övmek yaraşır. RAB'be şükredin, 

Hristiyanlara yapılan çağrı Rab’bi yüceltmektir. Durum ne olursa olsun, hislerimize rağmen, acılarımıza rağmen, zorluklara rağmen Rab’bi yüceltmeliyiz. Yüreklerimizden sadece tek bir doğru cevap gelmelidir ve oda Tapınmadır. Bir kişinin giydiği kıyafet ona mükemmel bir şekilde uyduğunda, bu kıyafet sana çok yakışmış demediniz mi. Ya da birisi kişiliğine ya da yeteneklerine göre uygun mükemmel bir iş bulduğunda, bunun için yaratıldıklarını söylemediniz mi. Bu nadir gerçekleşir, ancak bazen her şeyin bir anlam ifade ettiği, kısa bir an için hayatımın amacı bu, bunun için yaratılmışım dediğiniz anlar vardır. 

Mezmur yazarı bize bu gerçeği aktarmaya çalışıyor. Dürüstlere O’nu övmek yakışır ya da size bundan daha iyi yaraşacak şey yoktur ya da yetenekleriniz, becerileriniz veya duygularınız Tanrı'ya Tapınmak için yaratılmıştır. Kilise, Tanrı'ya tapınmak kilisenin iyi görünmesini sağlar ve daha da önemlisi Tanrı'nın iyi görünmesini sağlar. Tapınma ve Övgü kiliseye yaraşır. Bu nedenle ilahiler söyleyin, sevinçle haykırın, müzik yapın, yeteneğinizi ve Tanrı'nın bir amaç için yarattığı ruhunuzu kullanın. 

Peki tapınmayı nasıl tanımlıyoruz? Hristiyan tapınması, yalnızca O'nun hak ettiği hayranlığı, övgüyü ve yüceliği Tanrı'ya vermenin hem bir davranışı hem de eylemidir. Tapınma eylemi en iyi şekilde kişinin kendini bir şeye veya bir başkasına özverili olarak sunmasıdır. Yüreğinizi, güveninizi, sevginizi, ailenizi, ilişkilerinizi, işinizi veya güvenliğinizi Tanrı'ya teslim etmektir. Tapınma, bir görev olduğu için değil ama Tanrı’ya güvendiğimiz için gerçekleşir. Hristiyan yaşamında Tanrı’ya tapınmaktan, Tanrı’yı sevmekten, Tanrı’ya güvenmekten ve sadece O’nda sevinç bulmaktan daha anlamlı bir şey yoktur. Ama sadece Hristiyanlar tapınmaz, herkes tapınır. Etrafınıza bakın, herkes kendisinden daha büyük bir şeyi arar, putlaştırır ve tapınır. Bazıları için bu başka tanrılardır, bazıları için paradır, bazıları için kendileri, güç, ülkeleri, etnik kökenleri, dinleri, eşleri, arzuları ya da yolculuklarıdır. Ama herkesin yüreğinde Tanrı’yı arayan bir boşluk vardır. Bir Pastör, tapınmanın insanlığımızın bir parçası olduğunu söylemişti. Bunu durduramayız, sadece yönlendirebiliriz. Bunu kapatılamayan sadece başka bir kovaya koyabileceğimiz bir su hortumu olduğunu düşünün. 

Mezmur yazarı bizleri tapınmamızı durdurmaya çağırmıyor. Yüreklerimizi, ruhlarımızı, düşüncelerimizi ve gücümüzü hak eden tek Kişiye yönlendirmeye çağırıyor. Kilise, Tanrı hayatımızın amacı olduğunda ve yaptığımız her şeyin tüm yüceliği O'na gittiğinde, yaşam anlam kazanmaya başlar çünkü bunları olması gereken şekilde kullanırız. Öyleyse neden Tanrı'ya tapınmalıyız? Kendi yaşamımı iyileştiren kişinin ben olduğumu düşünüyorum bunu neden yapayım, neden çok fazla acı çektiğim için mi, neden beni duymayacağını düşündüğüm için mi. 

Mezmurlardan bazılarını incelemeye başladığımızda, özellikle bu Mezmur neden her koşulda yalnızca Tanrı'nın tapınmamızı hak ettiği konusunda önemli bir temel oluşturur. 

İYİ YARATICIYA TAPININ:5-9 

Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü O dürüsttür ve tüm işlerinde güvenilirdir. Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü doğruluğu ve adaleti sever. Şöyle denilmişti, “Kahramanlarınızla tanışmayın”. Neden? “Çünkü düşündüğünüz gibi çıkmayacaklar”. Sahte tanrılara tapınmanın trajedilerinden biri, sizi hayal kırıklığına uğratmalarıdır. Daha fazlasını isterler ve sizi esaret altına sokarlar. 

Mezmur 115:4-8Oysa onların putları altın ve gümüşten yapılmış, İnsan elinin eseridir. Ağızları var, konuşmazlar, Gözleri var, görmezler, Kulakları var, duymazlar, Burunları var, koku almazlar, Elleri var, hissetmezler, Ayakları var, yürümezler, Boğazlarından ses çıkmaz. Onları yapan, onlara güvenen herkes Onlar gibi olacak!” 

Sahte tanrılara tapınmak sizi onlar gibi boş bir hale getirir. Yaşamın gerçek güzelliklerine karşı kör olursunuz. Ama bunun aksi Rab’bimiz için geçerlidir. O’nu daha fazla tanıdıkça, her şeye layık olduğunu daha fazla anlarsınız. Tüm işleri doğrudur ve güvenilirdir. Yüreğinizi O’na verdiğinizde, kalbinizi boşaltmaz aksine doldurur. Kilise, Tanrı sadece doğru ve adil şeyler yapmaz, ayrıca doğruluğu ve adaleti SEVER. Bu özellikler sadece Tanrı’dan geldiği için var olmuştur. 

Peki bu ne anlama geliyor? O’nun güvenilir olduğu anlamına geliyor. Yaşamdaki amacınız ve temeliniz O’nun üzerine kurulu olduğunda, sonunu göremeseniz de her şeyi iyi ve doğru yapacağına güvenebilirsiniz. Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü bizi yarattı ve bizi yaratma amacını biliyor. Kafanızı yukarı kaldırıp trilyonlarca yıldıza baktığınızda ve ne kadar küçük olduğunuzu fark ettiğinizde, hiç “ben kimim” diye sormadınız mı? 

Kilise, gökler yaşamımıza anlam kazandırmak için yaratılmadı. Galaksilerin devasalığı bizimle ilgili değildir. Gökler Tanrı’nın yüceliğini deklare etmek için yaratılmıştır. Yeri ve göğü yarattı ve nefesiyle göklerin içini doldurdu. Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü bu gezegeni ve milyonlarca yıldızı yörüngede tutar, dalgaları dizginler, geyiklerin doğum yapmasını sağlar, meyveler üretecek tohumlar üretir ve ciğerlerinize nefes üfler. Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü O iyidir, çünkü O yaratıcıdır. 

KRALA TAPININ: 10-19 

Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü her şeyi kontrol eder. “RAB ulusların planlarını bozar, Halkların tasarılarını boşa çıkarır. Ama RAB'bin planları sonsuza dek sürer, Yüreğindeki tasarılar kuşaklar boyunca değişmez”. 

Tüm yeryüzünde egemen olan tek kişi Tanrı’dır ve fırtınada tutunabileceğimiz tek direktir. Yaşam zaman zaman kırılgan, yozlaşmış ve kontrolden çıkmış gibi görünebilir. Fakat Tanrı’nın planları asla bozulmaz. Kilise, Tanrı asla bir B planı yapmamıştır. Dünyanın tüm büyük güçleri birleşebilir ve bizi yenme planları yapabilir. Fakat Tanrı onlara izin vermedikçe parmaklarını bile kaldıramazlar. Rab insanların planlarını boşa çıkarır. 

Kilise, İsa Mesih kendisiyle ilgili binlerce yıl önce yazılmış üç yüzden fazla peygamberlik sözünü yerine getirmiştir. Eğer bunlar Tanrı tarafından planlanmadıysa, bunu nasıl yapabildi. Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü O tamamen nihai egemenliğe ve kontrole sahiptir. Hiçkimse ya da hiçbir şey planlarını bozamaz. Kilise, banka hesaplarına güvenmeniz sizi yarı yolda bırakacaktır. Politik bir göreve seçilecek kişilere güvenmeniz sizi hayal kırıklığına uğratacaktır. Kendi gücünüze güvenmeniz boşunadır. Fakat sizi kurtarması, koruması ve yönlendirmesi için Tanrı’ya güvenmeniz sizi asla hayal kırıklığına uğratmayacaktır. 

Ne büyük ordularıyla zafer kazanan kral var, Ne de büyük gücüyle kurtulan yiğit. Zafer için at boş bir umuttur, Büyük gücüne karşın kimseyi kurtaramaz”. “Ama RAB'bin gözü kendisinden korkanların, Sevgisine umut bağlayanların üzerindedir; Böylece onları ölümden kurtarır, Kıtlıkta yaşamalarını sağlar”. 

Kilise, Tanrı tapınmamıza layıktır çünkü bizi kötülükten kurtarabilecek güçte olan tek kişi O’dur. Tanrı savaş atının var olmadığını ya da büyük orduların var olmadığını söylemez. Ama aksine kurtaranın savaş atı değil, Tanrı olduğunu söyler. Her durumda Tanrı’ya sığınır, güvenir, arar ve yardımını ve bereketini isteriz, çünkü her gün her küçük detayın arkasında Tanrı vardır. Tapınma Hristiyana yaraşır çünkü Hristiyan her şeyde Tanrı'yı kaynak, destekçi ve amaç olarak görür. 

Romalılar 11:36 “Her şeyin kaynağı O'dur; her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için var oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun! Amin." 

DÜRÜSTLERE TAPINMA YARAŞIR: 20-22 

1) Hristiyanlar bu yüzden tapınır. Bu yüzden Tanrı her durumda tapınılmaya layıktır deriz. 

2) Hristiyanlar, her şey iyi olduğunda Tanrı’ya tapınır çünkü bütün iyiliğin Tanrı’dan geldiğini biliriz. Tanrı, sevincimizdeki yüceliği ve iyi şeylerden bulduğumuz tatmini hak eder. 

3) Hristiyanlar tapınır çünkü her şey kötü olduğunda, Tanrı’nın bizi kurtarabileceğini ve kötülüğü bizim iyiliğimiz için kullanabileceğini biliriz. 

Mezmur 33 şöyle bitiyor, “ Umudumuz RAB'dedir, Yardımcımız, kalkanımız O'dur. O'nda sevinç bulur yüreğimiz, Çünkü O'nun kutsal adına güveniriz. Madem umudumuz sende, Sevgin üzerimizde olsun, ya RAB!” 

Tapınan bir Hristiyan mutlu bir Hristiyandır. Sorunlarımız olmadığı için değil, çünkü yaşamı, amacı, tatmini ve sevinci Tanrı’dan bulduğumuz için. Kilise, bütün durumlara karşı verebileceğimiz en doğru cevap Tanrı’ya adanmaktan geçer. Ellerimizi göğe kaldırıp Tanrı’nın bizimle olduğuna güveniriz. 

SONUÇ: 

Acı çekiyorsanız Tanrı’ya öfkelenmekle ayartılabilirsiniz. Fakat bu tepkiniz sizi kurtarabilecek Tek kişiyi yaşamınızdan kaldırır. Bugün O’na tapınarak karşısına gelin. Bugün yaşamın keyfini çıkarıyor ve Tanrı’ya ihtiyacınız olmadığını düşünüyor olabilirsiniz ama bu sizi en başta bereketleyen kişiyi unuttuğunuz anlamına gelir. Bugün O’na tapınarak karşısına gelin. Bugün durum ne olursa olsun, yüreklerimizi Tanrı’ya çevirelim ve tek doğru cevabı verelim, RAB sen tapınılmaya layıksın. 

- Pastör David


 

İnsanlar Nasıl Değİşİr?

Bugün yeni bir şey deneyeceğiz ve her ay bu kilisenin öğreti programının düzenli bir parçası haline getirmeye çalışacağız. Biz bir kilise olarak genelde Kutsal Kitap’tan bir kitap ya da bölüm seçeriz ve sonra ayet ayet bunu inceleriz öyle ki Kutsal Kitap’ın tümünü ve içeriğini iyice anlayalım. Bununla birlikte her ay spesifik bir konu seçeceğiz ve Kutsal Kitap’ın bir bütün olarak bu konuyla ilgili ne dediğini anlamaya çalışacağız. 

Bugünün konusu Hristiyan yaşamında en çok ihtiyacımız olan araçlardan biridir ve kendimiz, evliliklerimiz, ailelerimiz, arkadaşlarımız ya da kiliselerimiz için çalışabileceğimiz en yararlı pratik konulardan biri olacaktır. Bugünün konusu “İnsanlar Nasıl Değişir”. Başlamadan önce Kutsal Yazılar’dan 3 bölüm okuyacağız. Rab’bimizin Sözlerine kulak verin kardeşler. 

EFESLİLER 2: 1-5 

Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık. Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz. 

HEZEKİEL 11:19-20 

Onlara tek bir yürek vereceğim, içlerine yeni bir ruh koyacağım. İçlerindeki taş yüreği çıkarıp onlara etten bir yürek vereceğim. O zaman kurallarımı izleyecek, ilkelerime uymaya özen gösterecekler. Onlar halkım olacak, ben de onların Tanrısı olacağım. 

2.KORİNTLİLER 5:17-21: 

Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. Bunların hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi. Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti. Böylece, Tanrı aracılığımızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih'in adına elçilik ediyor, O'nun adına yalvarıyoruz: Tanrı'yla barışın. Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım. 

GİRİŞ: 

Değişim, Hristiyanlar olarak hepimizin istediğimiz bir şeydir. Bizde ve başkalarında olmasını isteriz. Evliliklerimizde, çocuklarımızda, kiliselerimizde ve şehrimizde olmasını arzularız. Bugün başlarken şunu cesurca deklare etmek isterim. Kim olursanız olun, DEĞİŞEBİLİRSİNİZ! Evlilikleriniz değişebilir, çocuklarınız değişebilir, bu kilise değişebilir ve bu şehirde değişebilir. Neden? Çünkü Mesih bunu mümkün kılmak için ölmüştür. Bugün sorduğumuz soru “insanlar değişebilir mi” değildir. Bugünkü soru İnsanlar nasıl değişir ve başkalarını değiştirmedeki sorumluluğumuz nedir? 

HEPİMİZİN DEĞİŞİME İHTİYACI VARDIR (Günahkar Doğa): 

İlk olarak kurmamız gereken temel hepimizin değişmeye ihtiyacı olduğudur. Hepimiz değişmesi gereken şeylerle mücadele ediyoruz. Bazılarının bundan dolayı canı sıkılıyor ve bazıları da bunu reddediyor. Fakat gerçek şu ki, hepimizin değişmeye ihtiyacı var. Her kişinin değişmeye ihtiyacı olduğunu iki sebebi vardır. Birincisi çünkü Tanrı bizi bir amaç için yarattı ve ikincisi günah zarar ve ölüm getirir. 

Yaratılış 2, Tanrı’nın başlangıçta insanı kendi benzeyişinde, erkek ve kadın olarak iyi bir şekilde yarattığını söylüyor. Bu, değişime ihtiyaç olmadığı anlamına gelir. Yaşayış biçimleri, sevgileri ve işleri iyiydi. Ancak Tanrı’nın iyi tasarısına, kurallarına, buyruklarına ve amacına itaat etmek yerine insanlık Tanrı’ya karşı günah işledi ve O’na itaatsizlik etti. Doğru olduklarını düşündükleri şeyi yaptılar. Buna günah diyoruz. Adem’in orijinal günahından beri hepimiz Tanrı’yla olan ilişkimizi kaybettik ve Adem’in günahlı doğasını miras aldık. 

Romalılar 5:12 Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.” 

Bu sabah okuduğumuz ilk ayet şöyle dedi: Efesliler 2:1-3 Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık.” 

Bu ve benzeri ayetler bizlere günahın kültürel, etnik ya da sonradan gelişen bir şey olduğunu değil aksine insanın doğasında olan bir problem olduğunu işaret eder. İnsanlık tarih boyunca eğer daha iyi bir eğitime, sisteme, daha fazla paraya, yiyeceğe veya yasalara sahip olursak insanlığın problemini çözebileceğimizi söyledi. 

Şimdi geçmişe kıyasla daha fazla paraya, eğitime, sisteme, yasalara ve yiyeceğe sahip olduğumuz halde hala insanlığın sorununu çözmeye yaklaşamadık bile. Çünkü içimizdeki doğanın sorununu görmezden geldik. Eğer içimizdeki açgözlülük sorununu çözmezsek daha fazla para bize yardım etmeyecektir. 

Bütün bunların anlamı şudur; her birimizin, yaşımız ya da yetişme tarzımız, kültürümüz ya da dinimiz ne olursa olsun temelden bir değişime ihtiyacı vardır. Kutsal Kitap bize ne zaman ve nerede doğduysak doğalım günahlı bir doğayla doğduğumuzu söyler. Günah işlememizin sebebi dış etkenler değildir aksine bu hepimizin yüreğindeki problemden kaynaklanır. 

Bizler hala Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmış insanlarız ve bu yüzden bir değere, güzelliğe ve yaratıcılığa sahibiz. Ancak aynı zamanda günah yüzünden bozulmuş bir doğaya da sahibiz. Şimdi, doğamızın günahlı olduğunu fark etmemiz gerekir ancak şu an olduğumuzdan daha kötü halede gelebiliriz. Yetişme tarzımız, yasalar ve yasaların cezaları elbette önemlidir çünkü günahkar olsak bile günah bazı yasaların cezalandırmasıyla sınırlandırılabilir. Bu yasalar bizi değiştirmez ya da kurtaramaz ama bizleri koruyabilir. Bununla birlikte Hristiyanlar olarak sadece korunmak istemiyoruz. Korunmak istesek de aynı zamanda yüreklerimizin değişmesini arzuluyoruz. Kabul etsek de etmesek de bazı insanların diğerlerine göre daha fazla günah işlemesinin sebebi doğamızla ilgili değil ama fırsatlarla ilgilidir. 

Genç bir adam, bir arkadaşını yargılayarak şöyle demiş “Zina işlemedim ve pak bir şekilde kaldım ama senin böyle şeyler yapman beni şok etti”. Sonra arkadaşı kendisine eğer güzel bir kadınla aynı fırsatı yakalasaydı ve yakalanmayacağını bilseydi aynısını yapıp yapmayacağını sormuş. Genç adam çekinerek “muhtemelen yapardım” cevabını vermiş. Arkadaşı da ona dönüp şöyle demiş, ikimizde yüreğimizde zina işledik. 

Yakup 1:14 Herkes kendi arzularıyla sürüklenip aldanarak ayartılır. Sonra arzu gebe kalır ve günah doğurur. Günah olgunlaşınca da ölüm getirir.” 

Bu bize ne anlatıyor? Bu bize en büyük sorunumuzun etrafımızdaki dünya ya da şeytan değil aksine yüreklerimizin durumu olduğunu anlatıyor. Hepimizin değişmeye ihtiyacı olmasının ilk sebebi içten içe yozlaşmış olmamızdır. Ama ikinci sebep Tanrı’nın bizi kendisine tekrar gelmeye çağırmasıdır. En büyük problem Tanrı’dan ayrı yaşamaya, Tanrı’dan ayrı değişmeye ve başkalarını da Tanrı’dan ayrı bir şekilde değiştirmeye çalıştığımız gurur günahıdır. Düşmanın savaşı kazanabilmesinin en kolay yollarından biri odağınızı başka bir yere çevirmektir. Dikkatiniz dağılmışken sizi beklenmedik bir saldırıyla yener. 

Eğer düşmanımız sadece dış etkenlere odaklanmamıza sebep oluyorsa tıpkı sigara, küfürbaz bir dil ya da öfke gibi o zaman yüreğimizdeki asıl sorunu görmezden geleceğiz ve savaşı kaybedeceğiz. 

MÜJDE İNSANLARI DEĞİŞTİRİR (Değişim Aracı): 

Öyleyse eğer problem yürekten kaynaklıysa, insanlar nasıl değişebilir? Birkaç ay önce çocuklarım birbirleriyle tartışıyorlardı ve hemen onlara durmalarını söyledim. Sonrasında şunu ekledim, hatta hayatınızın geri kalanında bunu durdurun, sonra eşime göz kırptım ve bu sorunu sonsuza kadar çözdüğümüze çok sevindim dedim. Kimsenin bu kadar kolay değişmediğini hepimiz biliyoruz ama tarih boyunca insanların çeşitli şekillerde değişiklik yapmaya çalıştıklarını görüyoruz: İnsanlar güç, eğitim, sistemler veya dışarıdan destek denediler ancak en derin değişim ancak kurtuluş yoluyla olur. 

Evimizde, kilisemizde veya evliliğimizde dünyamızın yozlaştığını gördüğümüzde, değişimi görmek isteriz ancak çoğu zaman yanlış araçlar kullanırız ve bunu yanlış şekillerde uygularız ve en iyi ihtimalle geçici bir değişim veya itaatkar köleler elde ederiz. Yardıma ihtiyacı olan bir arkadaşınızı gördüğünüzde onu bir noktaya kadar değişmeye zorlayabileceğinizi, daha iyi kararlar vermesi için ona eğitim verebileceğinizi, hatta tüm sıkıntılarından kurtarmaya çalışabileceğimizi biliyoruz. Ama yüreği değişmedikçe kalıcı bir değişimde göremezsiniz. Kilise, kişisel veya başkalarının değişimini ararken yüreğe odaklanmalıyız. 

İsa bunu şöyle açıkladı Luka 6:43-45 İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve vermez. Her ağaç meyvesinden tanınır. Dikenli bitkilerden incir toplanmaz, çalılardan üzüm devşirilmez. İyi insan yüreğindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler.” 

Bizim ya da onların dışarıdan kaynaklanan bir sorundan ziyade bir yürek ve doğa sorunumuz olduğunu anladıktan sonra gerçek çözümü bulmaya başlayabiliriz. Kilise, gerçek sorunumuz doğamız veya yüreğimiz ise, bizi değiştirmeye yetecek kadar güçlü tek gerçek çözüm Tanrı'dır. Bu nedenle kurtuluşa ihtiyacımız olduğunu bilen Tanrı, günahımızın neden olduğu ayrılıktan ve zarardan bizi kurtarmak için öğretmenler ya da yaşam koçları değil kurtarıcı İsa Mesih’i gönderdi. 

Yuhanna 3:16-17 “Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. Tanrı, Oğlu'nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O'nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi.” 

İsa doğduğunda, Matta 1:21'de bir melek şöyle dedi: “Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” Göklerin altında bizi değiştirebilecek tek şey İsa Mesih’in müjdesidir. Müjde şudur: Tanrı, kendimizi değiştiremeyeceğimizi veya O'na geri dönemeyeceğimizi bilerek, bize İsa Mesih aracılığıyla geldi. 

İsa, Tanrı'nın merhamet eylemi olarak isteyerek sizin ve benim gibi günahkarların yerine bir günahkar gibi çarmıha gerildi. İsa günahın sonuçlarına katlandı ve bizim yerimize öldü öyle ki bağışlanabilelim ve Tanrı’nın içimizde bizi değiştirmesine sahip olabilelim. 

Pavlus, Romalılar 1:16a’da şöyle diyor “Çünkü Müjde'den utanmıyorum. Müjde iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı gücüdür” 

İsa'nın bizim için, öfkem, gururum ve şehvetim için öldüğüne iman ettiğimizde ve Tanrı'dan bağışlanma istediğimizde Tanrı, İsa aracılığıyla Ruhunu bizden günahlı yüreğimizi alıp içimize yeni bir yürek koyması için gönderir. 

Hezekiel 11:19-20 “Onlara tek bir yürek vereceğim, içlerine yeni bir ruh koyacağım. İçlerindeki taş yüreği çıkarıp onlara etten bir yürek vereceğim. O zaman kurallarımı izleyecek, ilkelerime uymaya özen gösterecekler. Onlar halkım olacak, ben de onların Tanrısı olacağım.” 

Kilise, gerçek değişim Müjdeyi yüreklerimizi değiştirmek için bir araç olarak kullandığımızda herkes için gelebilir. 

KİLİSE TANRI’NIN LÜTUF ARACIDIR (Kurtuluş) 

Öyleyse insanların değişmesinin tek yolu Tanrı'nın gücü ise, kendimizi veya başkalarını değiştirmekteki sorumluluğumuz nedir? Kendimizde veya başkalarında değişimi görmenin birincil sorumluluğu, Müjde'nin gerçeğine inanmak ve uygulamaktır. Şimdi Müjde'nin bu uygulamasını pratik hale getirmek için 3 yöne bakalım: Düzeltme, Teşvik ve Dua. 

Düzeltme: Bir kardeş öfkeyle bağırırsa, bizim sorumluluğumuz onların düzeltilmesini ve incitebilecekleri kişilerin korunmasını istemektir. Önce onları bir kenara çekeriz ve tepkilerinin yanlış ve bir Hristiyan’a uygun olmadığına inandığımızı gizlice söylemeye çalışırız. Daha sonra yüreklerinde böyle bir öfkeye neden olan sorunları bulmaya çalışırız. Günahın günah olduğunu açıkça söyleriz ve bunun yol açtığı zararı ciddiye alırız. Günahın hoş görülmemesi gerektiğini ve Tanrı'nın gazabını hak ettiğini birbirimize hatırlatırız. Bununla birlikte, kardeşlerimize umut ve bağışlanma olduğunu da hatırlatırız çünkü İsa bizim günahımızın cezasını çekmek üzere öldü. 

Burası sadece düzeltmeyi değil, aynı zamanda kardeşlerimizi teşvik etmeyi de istediğimiz yerdir. Öfkeyle dolu eski hayatımızın Mesih'le birlikte öldüğünü ve eskiden öfkeli olsak da Mesih'te artık sabırlı ve hatta bizi incitenlere karşı sevgi dolu olabileceğimizi hatırlatırız. Sonra günaha işaret etmeye ve onlara bağışlanmaları için çarmıhı gösterdikten sonra, onlara ölüm yerine yaşamı almaya teşvik etmeye çalışırız. Öfke yerine sevgiyi gösteririz ve sonrasında onlarla zamanımızı dua ederek Tanrı'dan yüreklerini değiştirmesini, günahlarını bağışlamasını ve bu olaya karışmış diğer kişiler için dua etmesini isteyerek bitiririz. 

Onlarla birlikte dua eder, öğüt verir ve çarmıhın gücüne inanmalarını sağlamak için gerektiği kadar zaman harcarız. İsa'nın sadece onları öfkeden bağışlamak için değil, aynı zamanda onları öfkeden kurtarmak için öldüğünü onlara tekrar tekrar hatırlatırız. Bu, hızlıca gerçekleşen bir düzeltme süreci değildir ve daha fazla zaman alır ve durumu tamamen görmezden gelmekten daha zordur, ancak değişime neden olur. 

2 Korintliler 5:17-18a, “Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur. Bunların hepsi Tanrı'dandır. Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi.” 

Müjde’nin amacı bizi Tanrı'yı götürmektir. Bu nedenle bizim veya başkaları için amacımız, kendimizi Tanrı'ya yaklaşmaya yeterli bir biçimde düzeltmek değildir. Günahkarlar olduğumuzu ve yardıma ihtiyacımız olduğunu itiraf etmek ve Tanrı'dan bizi adil bir şekilde kurtarmasını istemektir. Kilise, İsa'ya iman eden herkes değişecektir ve ne kadar çok iman ederseniz o kadar çok değişirsiniz. Kardeşlerimizin günahla mücadele ettiğini gördüğümüzde bizim sorumluluğumuz onlara İsa'yı işaret etmektir. 

2 Korintliler 18b-20a Bize barıştırma görevini verdi. Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti. Böylece, Tanrı aracılığımızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih'in adına elçilik ediyor, O'nun adına yalvarıyoruz:” 

Kilise durum şudur: Tanrı bizi insanları kurtarmak için değil, insanları Tek ve biricik Kurtarıcı'ya götürmek için kullanır! Bizim sorumluluğumuz, Müjde’yi birbirimize anlatmaktır. Müjde’nin gerçeklerini birbirimize hatırlatmak ve Tanrı'nın her şeyi değiştirebileceğine inanmaktır. İsa'nın bizi kurtardığına inanmak iman gerektirir ama aynı zamanda İsa'nın birbirimizi kurtardığına inanmak da iman gerektirir. 

Müjde'nin bizim için olduğuna iman eden bir kilise olalım. Tanrı'nın İsa aracılığıyla günahkarları kurtardığına ve değiştirdiğine iman edelim. Ama ayrıca biz de bu Müjde'yi herkese vaaz edelim ki onlar da kurtulabilsinler. 

DUA: 

Bugün Tanrı bu radikal gerçeklerle ilgili gözlerinizi ilk defa açıyorsa, buna cevap vermeniz için size bir fırsat veriyoruz. Günahlarınızdan dolayı Tanrı’nın sizi bağışlamasını ve yüreğinizin radikal bir biçimde değişmesini istiyorsanız benimle birlikte dua edin. Rab İsa, uzun zamandır günahlarımız için bahaneler bulduk ama şimdi bir günahkar olduğumu ve kendimi kurtaramayacağımı görüyorum ya Rab. Tanrım bugün İsa Mesih’e iman ediyorum ve alçakgönüllü bir şekilde bağışlanmak istiyorum. Rab İsam, günahlarımı ve hak ettiğim Tanrı’nın gazabını sırtlandığın için sana şükrediyorum. Sözünün gerçek olduğuna iman ediyorum ve senden beni Ruh’unla değiştirmeni istiyorum Göksel Babamız. Yüreğimi günahtan arındır. İsa Mesih’in adıyla-amin 

-Pastör David

 

Yahuda 24-25

Kutsal Kitap’larınız yanınızdaysa Yahuda 1:24-25'i açalım. Bugün Yahuda kitabıyla ilgili vaaz serimizi bitiriyoruz. Bir hatırlatma olarak, bu seriye insanların genellikle gelecek ihtimalleri ve potansiyelleri göze aldığı yeni yılda başladık. Ama kilisede gelecekte olabilecek şeylere bakmak yerine, geriye dönüp kiliseyi kalıcı bir kilise yapan şeyin ne olduğuna bakmak istedim. Bu kilise için umudumuz, nesiller boyu kalıcı olması, denenmelerde sadık kalması, öğrenciler yetiştirmesi, şehrini sevmesi ve en önemlisi Tanrı;’yı yüceltmesidir. 

Yahuda, bu mektubu savaşla ya da düşmanlarla yok olma tehdidi altında değil ama sahte öğretilerle özü yok olma tehdidi altında bir kiliseye yazdı. Yahuda'nın kiliseye yazdığı mektup, sahte dinlerden uzaklaşmak için bir uyarıydı, ama aynı zamanda “azizlere bir kez verilmiş” imanda mücadele etmek için bir teşvikti. İsa Mesih'in Müjdesi'nin gerçeği için mücadele etmek amacıyla yazılmıştı. İsa yol, gerçek ve yaşam benim, kimse benim aracılığım olmadan Tanrı'ya ulaşamaz dedi. Bu, İsa'ya olan imanımız dışında Tanrı ile hiçbir ilişkimiz olmadığı anlamına gelir. 

Kilise, Hristiyanlıkla ilgili en harika şey Tanrı'nın Kendisidir. Eğer O'nu kaybedersek Hristiyanlığı kaybederiz. Bu nedenle saldırı altında olan tek şey Müjde’ye olan inancımızdır. İmanımız için mücadele etmek zordur. Günahın ayartısıyla, inançsızlıkla, yüreklerimizin sertleşmesiyle ya da yollarımızdan dönmeyle mücadele etmek zordur. Hristiyanlık zordur. Bu günahkar dünyada Tanrı için yaşamak zordur. Dünya Tanrı'yı reddettiğinde iman etmek zordur. Günahın zevklerine hayır demek zordur. Kimse bakmadığında bile güç, kuvvet, dayanıklılık ve güvenilirlik gerektirir ve Yahuda kiliseyi mücadele etmeye ve savaşmaya çağırıyor. 

İsa Matta 7:14’de şöyle dedi: “Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” 

Hristiyanlık hassas kimseler ya da yeni bir şey isteyenler için değil, dünyaya, benliğe ve şeytana karşı savaşacak olan güçlü ve dayanıklı kişiler içindir. Bir pastör, “Gerçek Hristiyanlık denediğiniz ve hoşunuza gittiğini fark ettiğiniz şey değildir, zar zor bulduğunuz ve denemediğiniz bir şeydir” dedi. Kilise biz Hristiyanlar olarak güçlü olmaya çağrıldık. Ama Müslümanlar gibi imanın 5 şartını yerine getirerek değil, Yahudiler gibi doğruluğumuzu kazanarak değil, Hindular gibi Ruhsal özgürlük arayarak değil ya da Budistler gibi kendimizi disipline ederek değil, ama İsa’nın kurtuluşumuz için her şeyi yapması aracılığıyla alçakgönüllülükle Tanrı’ya inanarak güçlü olmaya çağırıldık. 

Yahuda bize günaha düşmenin ne kadar kolay olduğunu, kendi dinlerimizi oluşturmanın, dünyanın peşinden gitmenin ve ayartılmanın ne kadar basit olduğunu gösterdi. Fakat şimdi mektubunu bitirirken daha güçlü olmamızı değil ama imanımızı ilan ederek kapatıyor. Mücadelenin ortasında, savaş hala şiddetle devam ederken, Yahuda mektubunu sizin ve benim gibi insanları kurtarabilecek tek kişi olan Tanrı’ya tapınarak bitiriyor? Gelin bu harika doksolojiyi dinleyelim: 

Yahuda'nın son teşviki, kendine odaklı veya kilise odaklı değil, Tanrı odaklıdır. 

YAHUDA 24:25 

Kurtarıcımız tek Tanrı, sizi düşmekten alıkoyacak, büyük sevinç içinde lekesiz olarak yüce huzuruna çıkaracak güçtedir. Yücelik, ululuk, güç ve yetki Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla bütün çağlardan önce, şimdi ve bütün çağlar boyunca Tanrı'nın olsun! Amin. 

GİRİŞ: 

Yahuda mektubuna başladığında, ortak olarak duydukları kurtuluş hakkında yazma arzusundan bahsetti. Ama aralarındaki kuzu postu giymiş kurtlar yüzünden onlara “imanları için mücadele etmeleri” gerektiğini söyledi. Mektup boyunca Yahuda, mücadele ederken birçok yönde çok çalışmamız gerektiğini söyledi: 

-Elçilerin sözlerini “hatırlayın” (Tanrı’nın Sözü) (17.ayet)
-“Tanrı’nın sevgisinde kalın” (Tanrı’yı ve başkalarını sevmek) (21.ayet) -“Kutsal imanınızda” birbirinizi “güçlendirin” (20.ayet)
-“Kutsal Ruh’la dua edin” (20.ayet)  -“Sonsuz yaşama yönlendiren Rab’bimiz İsa’nın merhametini bekleyin” (21.ayet)  -“Kuşku duyanlara merhamet edin” (22.ayet)
-“Başkalarını cehennemin ateşinden çekip çıkararak kurtarın” (23.ayet). -“Merhamet edin” şüpheye düşenlere bile (22.ayet) 

Ama sonunda Yahuda yapmamız gereken şeyler hakkında konuşarak değil ama nihayetinde her şeyin Tanrı’nın elinde olduğunu anımsatarak bitiriyor. 24.Ayette: Yahuda, Tanrı’nın bizim için yaptığı şeyi vurguluyor ve 25.ayette: karşılığında bizim ne yapmamız gerektiğini söylüyor. 

24.AYET 

Kurtarıcımız tek Tanrı, sizi düşmekten alıkoyacak, büyük sevinç içinde lekesiz olarak yüce huzuruna çıkaracak güçtedir. 

Prova yapan ünlü bir sirk akrobatının yaklaşık 10 metreden beton zemine düştüğüyle ilgili bir hikaye duymuştum. Bir görgü tanığına göre, adam karnının üzerine düştü, yumruklarıyla yere vurmaya başladı ve "İnanamıyorum! İnanamıyorum! Ben asla düşmem" diye bağırdı. Kilise, olgun Hristiyanlar böyle düşünmezler.Düşebileceğimizi ve günah tarafından kör edilebileceğimizi hepimiz biliyoruz. Petrus gibi özgüvenle “Sana asla ihanet etmeyeceğim” diye bağırmıyoruz çünkü bunu yapacağımızı biliyoruz ama Tanrı'nın lütfu için düştüğümüzün farkındayız. 

Zayıflığımızı ve günaha karşı mücadelemizi bilmek ve şu vaat edilmiş sözleri duymak çölde su bulmaya benzer. "Kurtarıcımız tek Tanrı, sizi düşmekten alıkoyacak”. Hristiyanlar olarak bunu duyduğumuzda, yüreğimiz büyük bir sevinç ve umutla dolar çünkü bize Tanrı'nın başlattığı şeyi tamamlayacağını hatırlatır. Kutsal Yazılar, doğru kişi yedi kez düşse bile yine de ayağa kalkacağını vaat eder. NEDEN? Çünkü Tanrı onu koruyacaktır. 

İsa, Petrus'a şöyle dedi (Luka 22:31), “Simun, Simun, Şeytan sizleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almıştır. Ama ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim.” 

Petrus neden dayandı? Çünkü İsa O'nun gitmesine izin vermeyecekti. 

 +++++

Hristiyan yaşamında, eylemlerimizden sorumluyuz ve sorumluluğu olmayan robotlar gibi değiliz. Baskıya, dünyaya, benliğe ve şeytana karşı savaşmaya çağrıldık, ancak zafere ulaştığımızda şunu da hatırlamalıyız. Yücelik sadece Tanrı’ya aittir. 

Filipililer 2:12b-13 Kurtuluşunuzu saygı ve korkuyla sonuca götürmek için daha çok gayret edin. Çünkü kendisini hoşnut edeni hem istemeniz hem de yapmanız için sizde etkin olan Tanrı'dır. " 

Süleymanın Özdeyişler 21:31 At savaş günü için hazır tutulur, Ama zafer sağlayan RAB'dir.” 

Mezmur 127:1-2 “Evi RAB yapmazsa, Yapıcılar boşuna didinir. Kenti RAB korumazsa, Bekçi boşuna bekler.” 

24.ayet, savaşımızda yalnız olmadığımıza ancak Tanrı'nın bizde 2 şey yapmak için çalıştığına dair güvence verir: 1 bizi bir şeyden korumak ve 2 bizi bir şey için kullanmak. 

Yahuda şöyle yazıyor, “Kurtarıcımız tek Tanrı, sizi düşmekten alıkoyacak... ve yüce huzuruna çıkaracak güçtedir”

Bu sözlerde, yaşamın nihai amacını ve her Hristiyan yüreğinde arzuladığı şeyi buluyoruz. Burada bize bir gün Mesih'in Kendisinin bizi Tanrı'nın huzuruna çıkaracağı söyleniyor. Vahiy kitabındaki beyaz giysili ve altın taçlar takan 24 ihtiyarın Tanrı'nın huzurunda durdukları ve yalnızca tek bir şekilde karşılık verdikleri o muhteşem resim aklıma geldi: 

Vahiy 4:10-11a Yirmi dört ihtiyar tahtta oturanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın önünde yere kapanarak O'na tapınıyorlar. Taçlarını tahtın önüne koyarak şöyle diyorlar: “Rabbimiz ve Tanrımız! Yüceliği, saygıyı, gücü almaya layıksın. 

İsa, biz Hristiyanların hazinesidir. O, Tanrı’nın iman edecek herkese sağladığı kurtuluştur: Baba’nın bize sevgisi ne derindir, Ölçülemeyecek kadar fazladır, Verdi biricik Oğlu’nu Kötüler hazinesi olsun diye. “O’nun ödülünden niye kazanayım? Bir cevap veremem. Ama tüm yüreğimle şunu biliyorum, Yaralarıyla ödedi fidyemi.” Yahuda bize, inanılmaz bir şekilde, yarım cümlelik bir boşlukta, Tanrı'nın bizim için başardığı şeylerin belki de şimdiye kadar kâğıda dökülmüş en kısa özetini verdi. 

Bu olağanüstü kurtuluş, Tanrı'nın bizi koruduklarından ve bize kullanabileceği şeylerden oluşur ve en temelinde bize bunu mümkün kılan kişiyi gösterir. 

25.AYET: 

Yücelik, ululuk, güç ve yetki Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla bütün çağlardan önce, şimdi ve bütün çağlar boyunca Tanrı'nın olsun! Amin. 

24.ayet bize Tanrı’nın bizim için başardığı şeyleri gösterdi ve son olarak 25.ayet bize buna nasıl cevap vermemiz gerektiğini gösteriyor. Bu çalışmaya bitirmeden önce basitçe ve cesurca söylemem gerekirse, kiliseyi kalıcı yapan şey böyle tanımlanır: Tüm yüceliğe, güce ve yetkiye bütün çağlardan önce, şimdi ve bütün çağlar boyunca sahip olan Tek Kurtarıcıyı, Tek Tanrı’yı beraber deklare eden kişilerden oluşan bir kilise. 

SOLO DEO GLORIA (SADECE TANRI’NIN GÖRKEMİ İÇİN): 

Bu son ayet, Protestan Kilisesi'nin temel çıkış noktalarından biriydi. Kilisenin yozlaşmışlığından ayrılan Katolikler veya Ortodokslar bu slogana sahiptiler: Bu, sadece Tanrı’nın görkemi için anlamında gelen latince “Solo Deo Gloria” idi. Papazın, papanın, para ödemenin, duanın ya da seyyahlığın yardım edebileceğini, ancak kurtaramayacağını ve bu nedenle yalnızca kilisede bir kişinin görkemi alması gerektiğini anlamalarını sağlayan Kutsal Yazıları okumaları sayesinde oldu. Sadece Tanrı’nın Görkemi İçin. 

SONUÇ: 

Kardeşler, eğer kalıcı bir kilise olacaksak Kutsal Kitap’ın temelinde inşa olmalıyız. Tarihi imanımız için mücadele etmek zorundayız. Birbirimizi sevmek zorundayız ve mücadele edenlere merhamet göstermeliyiz. Fakat en önemlisi radikal bir şekilde Tanrı merkezli olmalıyız: Sadece Tanrı’nın Görkemi İçin yaşamalıyız, hizmet etmeliyiz, mücadele etmeliyiz ve savaşmalıyız. 

DUA: 

Rab huzurunda durmayı arzuluyoruz. Görkemle ve büyük bir sevinçle seninle olmayı arzuluyoruz. Çünkü tek Tanrı sensin. Rab’bimiz İsa Mesih aracılığıyla, bizi tökezlemekten korursun. Bizi sadece sen suçsuz kılarsın. İmanımız için mücadele ederken bile yaşamlarımız seni yücelten ve onurlandıran bir şükranlık örneği olsun. İsa Mesih’in adıyla. Amin 

-Pastör David

 

YAHUDA 20-23

Kutsal Kitap’larınız yanınızdaysa Yahuda 1:20-23'ü açalım. Bugün Yahuda mektubundan kiliseyi kalıcı bir kilise yapan şeyle ilgili sondan ikinci vaazımızla devam ediyoruz. Yahuda mektubu, fark edilmeden aralarına giren sahte Hristiyanların ve öğretmenlerin fikirleriyle mücadele eden İsa Mesih’in müjdesine iman eden bir kiliseye yazılmıştır. Yahuda bu mektubu kiliseyi imanlarında kalmaları için teşvik etmek amacıyla yazmıştır. Bunun anlamı dünyasalar arzuları ve kazançları aramaktansa Tanrı’ya bir ilişki içerisinde olmaları ve bu ilişkiyi korumaları anlamına gelir. 

Kilise, İsa’ya olan imanımız bizi kurtarır ve Tanrı’yla birleştirir. Eğer bu iman bozulursa, değiştirilirse ya da iki yüzlüler tarafından kirletilirse, o zaman kiliseyi kalıcı bir kilise yapan şeyi kaybetmiş oluruz. Yahuda mektubunun %90’ını bu sahte öğretileri ve kuzu postuyla gelmiş Hristiyanları tanımlamak için kullanmıştır. 

Kendilerini nasıl tanıtırlarsa tanıtsınlar bu sahte kişileri, sahte öğretmenleri ve sahte dinleri 7 ana yolla ayırt edebiliriz: 

  1. Kiliseyi ve Kutsal Kitap’ın yetkisini reddederler.

  2. Kendi bireysel ve öznel vahiylerini takip ederler (yani rüyalarını, görümlerini ya da Söz’e aykırı bir biçimde Kutsal Kitap’ı yorumlamaları)

  3. Yarattıkları dinleri günah işlemek ve her nasıl isterlerse öyle yaşamak için bu bireysel vahiylerini kanıt göstererek kullanırlar.

  4. Kilisede ayrılığa yol açarlar.

  5. Dünyasal kazanç ararlar.

  6. Her zaman önderlik yapmak isterler.

  7. Gösterişli davranırlar ama Tanrısız ve Ruh’tan yoksundurlar.

Yahuda açıkça bu insanların, her ne söylerlerse söylesinler, Hristiyan olmadıklarını ve yargılanacaklarını belirtir. İsa bizi bu sahte peygamberlere karşı uyardı ve görüyoruz ki O’nun çarmıha gerilmesini isteyenler bu tarz dindar Ferisiler, Din Bilginleri ve öğretmenlerdi. Petrus birçok sahte öğretmenin geleceği konusunda uyarıda bulundu. Pavlus bu kişilerin çoktan kiliseye girdiğini söyledi ve onların sunduğu Müjdeyi ya da dini kabul etmememiz konusunda uyarıda bulundu. 

Yakup bu sahte iman konusunda uyarıda bulundu ve bizi kurtaramayacağını ekledi. İbranilerin yazarı İsa’yı reddedenlerin kurtuluşu değil Tanrı’nın gazabını beklemeleri gerektiğini söyledi. Titus ve 1.Korintliler kitabı bu sahte öğretmenleri kiliseden çıkarmamız konusunda buyruklar verdi. 2.Selanikliler, Romalılar, 2.Yuhanna ve Matta kitapları onları ayırmamız gerektiğini söyledi. 2.Petrus onların yok ediciler olduğunu ve İsa’da onların kardeşler olarak değil Tanrısız günahkarlar olarak görülmelerini söyledi. 

Yahuda kitabı aramıza giren bu insanların değişmeyeceğini ve eninde sonunda her kilisenin sonunun böyle olacağını söyledi. Bununla birlikte, Yahuda’nın kiliseye bu insanlarla ya da onları takip edenlerle ilgili son seslenişi dramatik anlamda şaşırtıcıdır. Yahuda son sözlerinde bizlere beklenmedik bir şey göstermektedir. Bu insanları tanımladıktan sonra onları kovmayı emretmek yerine bizlere merhametle onların kurtuluşunu aramaya çağırıyor. 

Bugün duam odur ki, Tanrı’nın Sözünü okudukça, sadece bir kilise olmak yerine İsa’nın kilisesi olarak hareket edebilecek bilgelik ve lütuf bulalım. 

YAHUDA 1:20-23 

Ama siz, sevgili kardeşlerim, kendinizi tümden kutsal olan imanınızın temeli üzerinde geliştirin. Kutsal Ruh'un yönetiminde dua edin. Rabbimiz İsa Mesih'in sizi sonsuz yaşama kavuşturacak olan merhametini beklerken kendinizi Tanrı'nın sevgisinde koruyun. Kimi kararsızlara merhamet edin. Kimini ateşten çekip kurtarın. Kimine de korkuyla merhamet edin. Ama günahlı bir bedenin lekelediği giysiden bile tiksinin. 

20-21.AYET 

20-21.ayette Yahuda, kiliseye Tanrı’nın karşısındaki kimliğimizi ve hizmetimizin temelini göstermek istiyor. Sevgili kardeşlerim diye teşvik ederek başlıyor. Kilise, Tanrı’yla ve birbirimizle ilişkimiz “sevgili” kelimesiyle özetlenir. Biz kilise olarak, sadık oluşumuzdan değil, arka planımızdan değil, alçakgönüllülüğümüzden değil, hizmetimizden değil ama sadece İsa Mesih’in müjdesi sayesinde hem birbirimizin hem de Tanrı’nın karşısında “Sevgili” olarak çağırılıyoruz. Kilise bu, Müjde'ye inanıp inanmadığımızı görmek için bir yürek testidir: Kendimize şu 2 soruyu soralım: Tanrı'nın sizi sevgili olarak çağırdığına inanıyor musunuz ve kiliseye aynı şekilde mi çağırıyorsunuz? Durum böyle değilse, Müjde'ye henüz tam olarak inanmıyorsunuz. 

Yahuda, Hristiyan hizmetimizin sadeliğini tanımlarken, sevgi terimini kullanarak başlıyor ve sonra bu çok sevilen kimliğimizden dolayı yaptığımız bazı şeyleri gösteriyor Şimdi açık konuşmam gerekirse, sevilmeyi hak ettiğimiz için sevilmiyoruz. Hiçbirimiz Tanrı'nın sevgisini hak etmiyoruz. Seviliyoruz çünkü Hristiyan sevgisi için seçildik. 

Tanrı bizi aha günahkârken sevmeyi seçti ve biz de kardeşlerimizi hak ettikleri için değil, onları sevmeyi seçtiğimiz için seviyoruz. Hristiyan sevgisi kararsız veya kaprisli değildir, dünyanın bakış açısına göre genellikle sevilmeyen insanları sevdiğimiz için kararlı ve güçlüdür. 

Yahuda, sevgili kilisesine verilen bu isimden, kendimizi sürekli olarak en kutsal imanda gelişmeye çağırarak devam eder. Elbette bunu Hristiyanlar olarak büyümeye devam edelim diye söylüyor. Hristiyanlar asla bu konuda büyümekte mezun ya da emekli olmazlar. Bizler her gün Hristiyan inancında büyümeye devam ederiz. Kutsal Kitap’sal doktrin anlayışımız da ve Hristiyanlıkla ilgili uygulamalarız da büyümek bizim için her gün yeni bir maceradır. 

Kilise, her gün büyüyoruz ve bir şey haline geliyoruz. Kendimizi neyle beslediğimize doğru oranla ya daha fazla dünyasal ya da daha fazla kutsal oluyoruz. Yahuda daha sonra Kutsal Ruh’ta düzenli bir şekilde dua etmemiz gerektiğini söylüyor. Şimdi bu Yeni Antlaşma’da gördüğümüz dillerle konuşma armağanına bir gönderme olabilir. Ancak bu anlamdan daha geniş olarak Tanrı’yla olan ilişkimizi Kutsal Ruh aracılığıyla gerçekleştiği anlamındadır. 

Hristiyanlar Kutsal Ruh aracılığıyla Tanrı’yla paydaşlık içerisindedirler. Tanrı’yla paydaşlığımız, Rab’bin Kutsal Ruh’u göndermesinin ana sebeplerindendir. Öyle ki Kilise Tanrı’yla düzenli bir şekilde paydaşlık ve ilişki içerisinde olsun. Bu tarz bir ruhla yönlendirilmek ve duayla güçlendirmek, kendimize göre değil Kutsal Ruh’un yönlendirişiyle dua etmek anlamındadır. Ruh aracılığıyla Tanrı’nın iradesine göre dua ediyoruz, kendi irademize göre değil. 21.ayet kendimizi Tanrı’nın sevgisinde korumamız gerektiğini söylüyor. Tanrı sevgisi Hristiyan yaşamının yakıtıdır ve Tanrı’nın yasasının, Müjde’nin amacının ve imanımızın meyvesinin tamamlanışıdır. Sonrasında Yahuda teşvikini iman dolu bir Hristiyan yaşamıyla ilgili son bir açıklamayla bitirir: Bunların hepsini yaparken kendinizi sonsuz yaşama götürecek Tanrı’nın merhametinde koruyun. 

Şimdi bu ayette inanılmaz derece önemli bir şeyi görmemizi istiyorum. Bu ayette Yahuda açıkça Hristiyanlar bahsediyor ama son cümlesini yürekle ilgili önemli bir noktayı işaret ederek kullanıyor. Bizler sonsuz yaşama yönlendiren Tanrı’nın merhametini beklemeliyiz. Size şunu sormak istiyorum, eğer bu kişiler imanlı Hristiyanlarsa neden merhamete ihtiyaçları var? 

Kilise, bu çok önemli bir noktadır! Eğer yaşamlarımızın kalanını imanımızda kusursuz bir şekilde yaşayarak, Kutsal Kitap’ı okuyarak, Tanrı’yı överek ve şehrimizi severek geçirsek bile bütün bu iyi işler bizi cennete götüremez. İster yeni bir imanlı olalım ister bir kilisenin pastörü olalım, her şeyin sonunda bize sonsuz yaşam sağlayacak olan Tanrı’dır çünkü kimse Tanrı’nın bereketini ve sonsuz yaşamını hak etmiyor. Bu Tanrı’nın günahkarlar verdiği lütuf dolu armağanıdır. Bu merhamettir! Hiçbir Hristiyan merhamete ihtiyacı olmayacak derecede büyümez! Hepimiz Tanrı’nın merhametine ve günahlarımızı bağışlamasına bağımlıyızdır. Öyle ki sonsuz yaşama sahip olalım. Şimdi bunun temelini kurduktan sonra bu sahte Hristiyanlara nasıl davranmamız gerektiğini açıklamasıyla Yahudanın mektubunu nasıl bitirdiğini inceleyelim. 

22.AYET
Kimi kararsızlara merhamet edin. 

Doksoloji ile ilgili bu son ayeti ilk okuduğumda kesinlikle çok şaşırdım. Yahuda’nın “bu sahte Hristiyanları dışarı atın, onları aforoz edin, kurtları açığa çıkartıp kovalayın!” demesini bekliyordum. Ancak Yahuda bizi merhamet etmeye ve onların kurtuluşunu istemeye davet ediyor. Şunu açıklığa kavuşturayım insanların ayırılması gerektiği durumlar ya da zamanlar oluyor. Ancak bu tipik olarak 2 kategori altında gerçekleşiyor. 

Birinci kategori düzenli bir şekilde ahlaksızca günah işlemek ve ikincisi ise sahte öğretilerle ilgilidir. Eğer bir kişi günah işlerse, bu kişi uyarılmalı ve düzeltilmedir. Eğer bu düzeltilmeye tövbeyle karşılık verirlerse bir kardeş kazandınız demektir. Eğer reddederlerse tekrardan onları 2 ya da 3 kardeşle beraber uyarmalı ve düzeltmelisiniz. Eğer yine tövbe etmezlerse günahlarını tüm kilise üyeleriyle doğrulamalı ve tekrar tövbe etmelerini istemelisiniz. Eğer yine tövbe etmezlerse o zaman onları kiliseden ayırmanız gerekir. Ayırılması gereken bu kişi düzeltilmeyi reddeder ve bir Hristiyan olarak günah içerisinde yaşayabileceğini düşünür. Bu Hristiyan olmadıklarının bir kanıtıdır ve onları disipline etmek ve Kiliseyi korumak için ayırılmaları gerekir. 

Diğer kişi sürekli bir şekilde ahlaksızca günah işlemez ama sahte öğretilerde bulunur. Bu kişide ayrıca uyarılmalı ve düzeltilmelidir. Eğer tövbe etmezlerse ve doğru Kutsal Kitap’sal doktrini kabul etmezlerse, o zaman onlarda sahte bir peygamber olarak kiliseden ayırılmalıdır. Bu nedenle sadece uyarıldıktan sonra tövbe etmeyen sahte peygamberler ya da düzenle bir şekilde günah işleyen kişiler kiliseden ayırılır. AMA sahte öğretilerle ya da günahla mücadele eden ama doğrusu öğretilmemiş ya da özgür kılınmamışlar ne olacak? 

Bunlar şüphe duyan kişilerdir, doğru teolojiyi öğrenmemiş ve daha yeni öğrendikleri şeyler hakkında konuşan ama gerçeği duyunca kabul eden kişilerdir. Bunlar günahla mücadele eden ama günahtan nefret edip özgür kılınmak isteyen kişilerdir. Kilise, kurtlar kiliseden ayırılmalıdır ama ayartılmış kuzuların kurtuluşunu, disiplinini ve özgürlüğünü aramalıyız. Nereye gittiysem kilisede gördüğüm en büyük trajedi, Tanrı bir kardeşin zayıflığını açığa çıkardığında, onun kurtuluşunu istemektense dedikodusunu yapmamız, onları görmezden gelmemiz ya da reddetmemizdir.  

Kilise, “Onlarda böyle insanlar değişeceklerse değişirler ya da Tanrı onlar kurtarmak isterse kurtarır” diyemeyiz. Bu kilisenin kabul ettiği en büyük yalandır ve öğrenciler yetiştiren bir kilisenin ölmesine sebep olur. Tanrı tek kurtarıcıdır ve kurtarmaya gücü yeten tek kişidir. Ancak iradesini tamamlamak için aracılar kullanır. Bu nedenle 23.ayet şöye diyor. 

23.AYET 

Kimini ateşten çekip kurtarın. Kimine de korkuyla merhamet edin. Ama günahlı bir bedenin lekelediği giysiden bile tiksinin. 

İğrenç günahlar içerisindeki ya da kabul edilemeyecek doktrinlere inanan kişilerin kurtuluşunu aramaya ve onları uyararak aracılık etmeye çağırıldık. Çok az kişi düzeltilmekten ya da yüzleşmekten hoşlanır ama öğrenciler yetiştirme görevi hepimize verildi (sadece pastöre değil) ve büyümeyi, düzeltilmeyi ya da diğer kuzulara öğretmenlik yapıldığında gerçekleşir. Zayıf bir kardeşin büyümesini ve güçlenmesini istemek yerine bu alanları görmezden gelen bir kilise zarar veren türden bir kilisedir. 

Çoğu zaman bu insanlarla veya sorunlarla yüzleşmek istemiyoruz çünkü bizi ya incittiler ya da gücendirdiler. Böylece hiçbir şey söylememeyi tercih ediyoruz ancak bu Tanrı'nın kiliseyle ilgili amacına aykırıdır. Dinleyin, bu insanlar günah veya sahte öğreti ile gittikleri yolda devam ederlerse kurtulamayacaklar. Hatta bize onları ateşten çekip kurtarmamız gerektiği söyleniyor. Bu ifade, onların cehennem yolunda oldukları ve kiliseye yanlış anlayışlar, motivasyonlar ve günahkar bir yaşam tarzı ile geldikleri anlamına gelir. Ancak aynı zamanda Tanrı onları kurtarmak için getirmiştir. 

Her türlü yozlaşmışlığın ortasında, İsa'yı tamamen reddetmedikleri sürece bu insanlarla savaşmaya çağrılmıyoruz, onlara merhamet etmeliyiz. Zayıflıklarında ve ahmaklıklarında onlara katlanacağız ve abiler, ablalar, babalar veya anneler gibi gençleri koruyacağız. Şimdi bu insanlarla ilgilenme konusunda iki nokta vardır: Birincisi çok sert olmak ve hemen değişmelerini beklemek ve eğer değişmezlerse onları reddetmektir çünkü kutsal kalmak ve onların günahları tarafından lekelenmek istemiyoruz. Diğer nokta ise fazla merhametli olmaktır ki böylece günahla hiç yüzleşmez ve günahlarının bir önemi yokmuş gibi davranırız. 

Yahuda, günahın lekelediği bir giysiden tiksinerek, korkuyla merhamet etmemiz gerektiğini söylüyor. Merhamet göstermeliyiz, onların değişimini, büyümesini, kurtuluşunu ve olgunluğunu arzulamalıyız ama bunu korkuyla, yani İsa'nın Müjdesinden asla taviz vermeyerek yapmalıyız. Kilise, korkunç bir günahın ortasında merhamet etmek zayıf hissettirebilir ama aslında son derece güçlüdür. Asla kimsenin tamamen Tanrı tarafından kurtulamayacak duruma geldiğini düşünmemeliyiz. 

SONUÇ: 

Nihayetinde eğer kalıcı bir kilise olmak istiyorsak, kurtları ayırarak ama dişlerinde olan kuzuları kurtararak imanda kalmalıyız. Bitirirken şunu hatırlatmama izin verin, sizin ve benim merhamete ihtiyacımız var çünkü hiçbirimiz kilisede olmayı ya da cennete gitmeyi hak etmiyor. Buradayız çünkü biz daha günahkarken Mesih tanrısızlar için öldü. 

Merhamet etmek istiyoruz çünkü önce bize merhamet edildi. Günahkarları seviyoruz çünkü Tanrı bizi sevdi. 

Efesliler 2:1-5

Sizler bir zamanlar içinde yaşadığınız suçlardan ve günahlardan ötürü ölüydünüz. Bu dünyanın gidişine ve havadaki hükümranlığın egemenine, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruha uymaktaydınız. Bir zamanlar hepimiz böyle insanların arasında, benliğin ve aklın isteklerini yerine getirerek benliğimizin tutkularına göre yaşıyorduk. Doğal olarak ötekiler gibi biz de gazap çocuklarıydık. Ama merhameti bol olan Tanrı bizi çok sevdiği için, suçlarımızdan ötürü ölü olduğumuz halde, bizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. O'nun lütfuyla kurtuldunuz. 

-Pastör David

 

YAHUDA 17-19

Kutsal Kitap’larınız yanınızdaysa Yahuda 1:17-19'u açın. Bir kiliseyi neyin kalıcı bir kilise yaptığıyla ilgili Yahuda serimizi bitirmek üzereyiz. Önümüzdeki iki hafta içerisinde bu çalışma tamamen bitecek. Bir hatırlatma olarak, Yahuda bu mektubu kuzu postuna bürünmüş kurtların kiliseye sızdığını ve kiliseyi kilise yapan şeyleri ortadan kaldırdıklarına dair uyarıda bulunmak için yazmıştı. Yahuda daha sonra zamanının başlangıcından beri bu tarz insanların hep etrafta olduğunu ve bugün bile Hristiyanlar olarak çevremizde olduklarını gösterdi. İsa onları ikiyüzlüler, Tanrı’nın gücünden yoksun dindar kişiler olarak adlandırmıştı. Onların saf hamura karışan ve doğasını bozan bir maya gibi olduklarıyla ilgili bir benzetme anlatmıştı. 

Bu insanlar sahte peygamberler, öğretmenler ve herhangi bir kilisenin paklığını zehirleyen kişilerdir. Bu kişiler kendilerini Hristiyan olarak adlandırır ama İsa’ya iman etmez ve Hristiyanlığı sadece katıldıkları bir kulüp, gittikleri bir toplantı ya da okudukları bir kitap olduklarını düşünürler. Dini kendi çıkarları için kullanan kişilerdir. Liderlik etmek isteyen ama hizmet etmek istemeyen, güce sahip olmak isteyen ama adanmak istemeyenlerdir. Yahuda bu insanları tek bir kelimeyle özetlemiştir. “Tanrısız”. Kaçımız dini böyle görüyoruz? Mormonları, Yehova şahitlerini, İslam'ı, Budizm'i, Museviliği ya da Hristiyanlığı bile örnek gösterebilirsiniz. Fakat içerisinde Mesih İsa’nın Müjdesi yoksa bunlar temelinde Tanrısızdır ve insanların dinden nefret etmelerinin ana sebebidir. 

Rab bu kiliseyi farklı kılsın! Buraya gelen, buraya ait olan ve bu küçük topluluğu işitenler Tanrı’nın aramızda olduğunu görebilsin. Bugün Yahuda, imanın en önemli taraflarından birini işaret ederek son bir kere kiliseyi bu sahtekar insanlara karşı uyarıyor. 

YAHUDA 17-19 

“Ama siz, sevgili kardeşlerim, Rabbimiz İsa Mesih'in elçileri tarafından önceden söylenen sözleri anımsayın. Size demişlerdi ki, “Dünyanın son günlerinde alay edenler, tanrısızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar olacaktır.” Bunlar bölücü, insan doğasıyla sınırlı, Kutsal Ruh'tan yoksun kişilerdi, ama siz, sevgili kardeşlerim, Rabbimiz İsa Mesih'in elçileri tarafından önceden söylenen sözleri anımsayın.”

GİRİŞ: 17.AYET 

Yahuda son uyarısına, kiliseye Tanrı’nın sözünde ne söylediğinin önemini anımsatarak başlıyor. Burada Elçilere yapılan gönderme Tanrı’dan çoktan işittikleri otoriter sözlere bir göndermedir. Geçmişte insanların bir faturanın gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu öğrenmelerinin yolu, kötü örnekleri bilmekle değil ama gerçek olanların detaylarını iyice anlamalarında yatıyordu. Yahuda, kiliseye çoktan işittikleri Tanrı’nın Sözüne dikkat etmeleri konusunda bir anımsatma yapıyor. 

Elçiler, Pentikost gününde Kutsal Ruh’un gelmesiyle başlayan son zamanlarda sahte öğretmenlerin ortaya çıkacağına dair sıkça uyarılarda bulundu. Sık sık kiliseyi uyardılar çünkü kiliselerin sahte tanrılaru, insanları, doktrinleri ya da uygulamaları takip etmelerini istemiyorlardı. Kilise, Tanrısız bir dinden daha kötü bir şey yoktur ve bu mektupta , Tanrı bizi bu durumdan kurtarmaya çalışıyor. 18-19.ayetlerde Yahuda tekrar sahtenin ne olduğunu tanımlıyor ve Tanrısız durumlarının ne kadar mahvolmuş olduğuyla ilgili bir resim sunuyor. 

SAHTEYİ TANIMLAMAK: 18-19a.AYET 

Size demişlerdi ki, “Dünyanın son günlerinde alay edenler, tanrısızlığa yönelip kendi tutkularına göre yaşayanlar olacaktır.” Bunlar bölücü, insan doğasıyla sınırlı (kişilerdir)... 

Yahuda, kiliseye sahte dindar insanların karakteristik özelliklerinin bazılarını hatırlatıyor. Onlar alay edenlerdir diyor. Bunun anlamı dindar davransalar da imanımızla ilgili durmadan alay ediyorlar, dalga geçiyorlar küçümsüyorlar ve yukarıdan bakıyorlar. Otoriteyi reddettikleri için bu alaycı tavırları genelde haksız olduklarını söyleyen insanlara ya da değişmeleri gerektiğini söyleyen kişilere karşı oluyor. Kurallarla ve Kutsal Kitap’ın sınırlarıyla dalga geçiyorlar ya da istedikleri şeyleri yapmalarına izin vermeyen “dar fikirli görüşleri” küçümsüyorlar. 

Sahte Hristiyanlar gerçek dinle, kurallarla, disiplinlerle ya da kendilerini kısıtlayan herhangi bir şeyle alay edecektir. Alay edenler genelde Tanrı’yı ciddiye almayan kişilerdir, dinle ilgili şakalar yaparlar çünkü içerisinde Tanrı’yı göremezler. Birçok insanın kiliseleri reddettiğini gördüm çünkü dar görüşlü olduklarını düşünüyorlardı. Kutsal Kitap’ı reddettiler çünkü değiştirilmiş ya da çağdışı buldular. Sorumluluk almak istemediler çünkü Tanrı’yla bir sorunları olmasa da insanlarla beraber olmak istemiyorlardı. 

Ayetin ikinci kısmı bunu mükemmel bir şekilde açıklıyor. Onlar tanrısız tutkuların peşinden koşan alay eden kimselerdir. Kilise, insanlar günahtan vazgeçmediklerinde ama buna rağmen dindar olmak istediklerinde kendi insan yapımı dinlerini oluşturuyorlar ve sizlerle alay ediyorlar. Kendilerini yönetmek adına Tanrı’yı reddetmeleri her zaman kilisede ayrılıklara sebep oluyor. Çünkü insanları Tanrı’dan uzaklaştırıyorlar. Hem tanrıyı hem de dünyayı, hem ruhsallığı hem de günahsal arzuları takip edebilecekleri kendi yarattıkları dinin peşinden koşmalarına sebep oluyorlar. Günahsal bir arzunun peşinden koşmak olsun ya da ünlü olmak istesinler, bu kişiler her zaman kilisede ayrılıklara sebep oluyor. Kendilerini ve başkalarını Tanrı’dan uzaklaştırıyorlar. Bunlar umutlarını, konforlarını, mutluluklarını ve kimliklerini bu dünyadan bulan insanlardır. Nihayetinde Tanrı’nın önündeki kimlikleri Ruh’tan yoksun olmalarıyla sınırlıdır. 

GERÇEĞİ TANIMLAMAK: 19b 

“Kutsal Ruh’tan yoksun” 

Gerçek bir Hristiyan ile sahte bir Hristiyan arasındaki ana fark, benliğimizin Ruhsal olarak radikal bir şekilde dönüştürülmesine neden olan Tanrı'nın Ruhu'nun çalışmasında yatar. İnsanın içinde gerçekleşen, ruhsal ölümden dirilişe sebep olan bu çalışmaya “Yenilenme” denir. Tanrı'nın Ruhu'nun yenileyici işi, kişi günahları için İsa’ya iman ettiğinde Tanrı'nın karşısında ruhsal anlamda diri olmalarını sağlamak için Kutsal Ruh armağanını aldığında gerçekleşir. 

Kutsal Kitap, bu ruhsal yenilenme dışında bir kişinin Tanrı'yı tanıyamayacağını açıkça belirtir. 

Yuhanna 3:1-3 Yahudiler'in Nikodim adlı bir önderi vardı. Ferisiler'den olan bu adam bir gece İsa'ya gelerek, “Rabbî, senin Tanrı'dan gelmiş bir öğretmen olduğunu biliyoruz. Çünkü Tanrı kendisiyle olmadıkça kimse senin yaptığın bu mucizeleri yapamaz” dedi. İsa ona şu karşılığı verdi: “Sana doğrusunu söyleyeyim, bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı'nın Egemenliği'ni göremez.” 

Bu pasaja baktığımızda, dini bir önderin İsa’ya Tanrı'nın yolunu öğretmesini istediğini görüyoruz ve İsa ona şu cevabı veriyor “Yeniden doğmadıkça bunu anlayamazsın”. Bu şok edicidir çünkü bu adam zaten dindar bir adam. Kısacası İsa diyor ki, Kutsal Ruh’la yeniden doğmadıkça dindar olmakla Hristiyan olamazsın. Dua ediyorsunuz ve oruç tutuyorsunuz ama Tanrı’yla paydaşlık içerisinde misiniz? Her kilise toplantısına ve ibadetine katılıyorsunuz ve hizmet ediyorsunuz ama İsa’yı gerçekten tanıyor musunuz? 

2.Korintliler 5:17 Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.” 

Eğer hatırlarsanız Eski Antlaşma’da Tanrı’nın varlığı tapınakta En Kutsal Yer’de bulunuyordu. Kişinin buraya girebilmesi için günahları adına bir kurban sunması gerekirdi. Kutsal Kitap aynı şekilde bizimde Tanrı’nın varlığının bulunması için birer tapınak olduğumuzu öğretir. Bunun anlamı yüreklerimizin Tanrı’nın yaşamıyla dolması gerektiğidir ancak buna sahip olabilmek için İsa’nın günahlarımız adına öldüğüne iman etmemiz gereklidir. Sadece Mesih’in kanı yüreklerimizi Tanrı’nın bulunabileceği bir şekilde paklayabilir. Bir insan İsa’nın günahları için öldüğüne iman ettiğinde, ruhsal olarak Tanrı’nın huzuruna girebilir. 

Titus 3:4-5 Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı.” 

İsa’ya iman edenler, yüreklerinde Tanrı’nın Ruh’unu alır ve Tanrı’yla paydaşlık içerisinde yaşamaya başlar. Tanrı’yı hissederler, Tanrı’yı işitirler, Tanrı’ya dua ederler, Tanrı’yı severler, Tanrı’ya taparlar, Tanrı’yı takip ederler ve ruhsal imanlarında Tanrı’yı tanırlar. 

1.Korintliler 2:12 Tanrı'nın bize lütfettiklerini bilelim diye, bu dünyanın ruhunu değil, Tanrı'dan gelen Ruh'u aldık”. 

1.Korintliler 2:14 “Doğal kişi, Tanrı'nın Ruhu'yla ilgili gerçekleri kabul etmez. Çünkü bunlar ona saçma gelir, ruhça değerlendirildikleri için bunları anlayamaz”. 

Romalılar 8:9 “Ne var ki, Tanrı'nın Ruhu içinizde yaşıyorsa, benliğin değil, Ruh'un denetimindesiniz. Ama içinde Mesih'in Ruhu olmayan kişi Mesih'in değildir”. 

Yahuda mektubundaki en trajik ayet, bu sahte dindar insanların Ruh’tan yoksun olduklarıdır. Ruhsal anlamda ölüler ve Tanrı’yı tanıyamazlar çünkü Tanrı’nın lütufkar armağanı İsa Mesih’i reddederler. Kilise, bu sabah lütfen bana kulak verin. Kendimiz Tanrı’nın karşısında ruhsal anlamda diri kılamayız. Bu, İsa’nın Müjdesine iman ederek aldığımız bir armağandır ama İsa’yı ve bizim yerimize öldüğünü reddettiğimizde, Tanrı’nın yaşamını reddetmiş oluruz. 

SONUÇ: 

Bugün bu sözler bizim için yazılmamış olsun diye dua ediyor. İçimize bakalım ve imanımızı değerlendirelim. Tanrı’yı tanıyor muyuz? Işıklar kapandığında, kapılar kapandığında, kalabalıklar dağıldığında, Tanrı’yı tanıyor muyuz? Her mesajdaki tek amacım bizi Mesih’in işine güvenmeye yönlendirmek. 

Dürüst olalım ve Tanrı’dan yardım istemek için kendimizi alçaltalım, bize Ruh’la yaşam vermesi için, bizi çarmıhta bağışlaması ve Tanrı’yı tanımamızı sağlaması için yardım isteyelim. Kiliseyi kalıcı bir kilise yapan şey budur: Tanrı. Sadece Tanrı. 

-Pastör David


YAHUDA 14-16

Bugün Yahuda kitabındaki serimize devam ediyoruz. Bu seriye tipik olarak insanların tüm potansiyel ve olasılıkları dört gözle bekledikleri yılın başında başladığımızı hatırlatmak istiyorum. Fakat önümüzdeki yıl boyunca kiliseye ne olacağını dört gözle beklemek yerine, bir kiliseyi neyin kilise yaptığını bakmaya karar verdik. Bu kilise için sürekli umut ettiğimiz şey, nesiller boyu süren, denenmelerde sadık kalan, öğrenciler yetiştiren, bu şehri seven ve hepsinden önemlisi Tanrı'yı yücelten bir kilise olmasıdır. Bu nedenle, büyümek ve uzun süre ayakta kalmak için doğru, güçlü, güvenilir temeller atmamız kesinlikle çok önemlidir. 

Bu mektuba başlarken diri bir imanın kiliseyi kilise yapan şey olduğunu öğrendik. Müjde bizim temelimizi oluşturur ancak imanımız sarsılır veya bozulursa, o zaman kiliseyi kilise yapan şeyi kaybederiz. Yahuda, imanları saldırı altında olan bir kiliseye bu mektubu yazdı ve kiliseyi inançları için mücadele etmeye çağırdı. Sonra kiliseyi, Tanrı ve yaşam hakkında yanlış bir görüş sunan sahte öğretmenlere ve kuzu postuna bürünmüş kurtlara karşı tetikte olmaları konusunda uyardı. 

Son birkaç haftadır, bu tür fikirlerin ve insanların neye benzediğine ve içimizde onları ayırt ederken bunlara karşı nasıl dikkatli olunacağına baktık. Kilise olarak sahip olduğumuz en değerli şey Tanrı ile olan ilişkimizdir ve bu ilişki İsa Mesih’e iman aracılığıyla lütufla gelir. Dolayısıyla en çok korunması gereken şey, O'na olan imanımızdır. Yahuda, mektubunda Kutsal Kitap’ta karşımıza çıkan en sert dili kullanır çünkü sahte bir müjdeye veya Tanrı, din ve yaşam hakkında yanlış bir görüşe göz yuman bir kiliseyi uyandırmaya çalışmaktadır. Son birkaç haftadır, bu sahte insanların kiliseyi nasıl İsa'dan uzaklaştırmaya ve kendilerine doğru çekmeye çalıştıklarını gördük ve şimdi bu hafta Yahuda, bu insanların ne kadar iyi görünürlerse görünsünler Tanrı'dan olmadıklarını ve Tanrısız kötü dinlerinden dolayı yargılanacaklarını açıkça söyler. 

Günümüzde Tanrı'nın yargısı en kafa karıştırıcı konulardan biridir çünkü hem bizim (İnsanlığın) hem de Tanrı'nın kim olduğu konusundaki doğru anlayışı kaybettik. Bugünlerde genel düşünce, tüm insanlığın temelinde iyi olduğu ve en kötüden biraz daha iyi olursak Tanrı’nın bizi kabul edeceği yönündedir. Kilisenin dindar olması yeterli değildir, Kutsal Kitap iblislerin bile İsa'nın Tanrı Oğlu olduğuna inandığını ve bundan dolayı titrediklerini ancak bu inançlarının onları kurtarmadığını söyler. Tanrı, Sözü aracılığıyla bize bir şeylere inanmamızı emretmez. Tek bir şeye iman etmemizi emreder: İsa Mesih'in Müjdesi. 

Neden? Tam olarak bu iman neden Tanrı için bu kadar önemlidir? Bu çok önemlidir çünkü Tanrı'nın, insanların kurtulup Kendisine dönmeleri için sağladığı tek yoldur. Yahuda’nın kilisede kuzu postu giymiş kurtlarla ilgili yazdığı bu sorun, onların dindar olmamaları hakkında değildi. Bu sahte insanlar belki de kilisedeki en ruhsal insanlar olabilirdi, onların tek sorunu dinlerinde İsa Mesih’i reddetmeleriydi. 

Şimdi, bugünkü pasajımızı okumadan önce, neler olup bittiğini net bir şekilde görelim: Yahuda, kiliseye gelen, Tanrı hakkında konuşan, ruhsal davranan, ancak İsa’ya iman etmeyen veya O’na boyun eğmeyen insanlar hakkında kiliseyi uyarıyor. Bu nedenle yaşamları ahlaksızdır, Kutsal Kitap’ın ve kilisenin otoritesini reddederler ve bunları dini bencil kazançları için kullanırlar. Bugünkü pasajımızda Yahuda, bu insanları tek bir temel kelimeyle özetliyor: Onlar TANRISIZDIR! Şimdi onların sonuyla ilgili olarak Tanrı’nın Sözünü dinleyelim. 

YAHUDA 14-16 

Adem'den sonraki altıncı kuşaktan olan Hanok, bu adamlara ilişkin şu peygamberlikte bulundu: “İşte Rab herkesi yargılamak üzere on binlerce kutsalıyla geliyor. Tanrı yoluna aykırı, tanrısızca yapılan bütün işlerden ve tanrısız günahkârların kendisine karşı söylediği bütün ağır sözlerden ötürü Rab, bütün insanlara suçluluklarını gösterecektir.” Bunlar hep yakınıp söylenir, kendi tutkularının peşinden giderler. Ağızlarından kurumlu sözler çıkar, kendi çıkarları için başkalarını pohpohlarlar. 

14-15.AYETLER 

Bugünkü pasajımızda 14-15 ayetlerinde Yahuda, iyi insanların, dindar insanların ve hatta kiliseye giden insanların bile cennete gitmediğini açıkça ortaya koyuyor. İsa son günde geri döndüğünde, Kendisine iman eden tüm günahkârları kurtarmak için gelecek ve O'nu reddedenlerin hepsini günahlarına göre yargılayacaktır. Şimdi, hepimizin son günde nasıl yargılanacağını hızlıca anlamaya çalışalım. 

Birincisi: Her ulustan, her oymaktan ve her dilden erkek ve kadın yaşamış olan herkes, son günde yargılanacaktır. Son gün denilmesinin nedeni, o günün Tanrı’nın ortak lütfunun son günü ve O'nun nihai hükmünün ilk günü olmasından kaynaklanır. 

Şu anda Tanrı, adil ve adaletsiz olan Hristiyan veya Hristiyan olmayan herkese karşı merhametlidir ve insanlara tövbe etmeleri ve kurtuluş için O'na dönmeleri için fırsatlar verip sabırla beklemektedir. Bugün neden tam anlamıyla Tanrı'ya dönmediğimize dair en yaygın bahanelerden biri zamanımız olduğunu düşünmemiz veya bunu yarına ertelememizdir ancak son günde bu seçenek geçerli olmayacaktır. Yargı gününde, imanımıza, sözlerimize, düşüncelerimize ve eylemlerimize göre yargılanacağız. Yapmamamız gerekeni yaptığımız ya da yapmamız gerekeni yapmadığımız için yargılanacağız. Son günde, kusursuz olmayan herkes günahın sonucunu üstlenecektir ki bu ölüm ve Tanrı’dan ayrılıktır. 

Şunu tekrar söylememe izin verin, cennette Tanrı ile birlikte olmak için gerekli olan şey tamamen kusursuz olmaktan başka bir şey değildir çünkü Tanrı kutsaldır ve kötülükle ilişki içinde olamaz. Bir vaazından sonra bu durumu açıklamaya çalışan bir pastör, bir kişinin şöyle dediğini işitmiş “Tamam, Tanrı'nın bizi Kendi kusursuz karakterine göre yargılayacağını biliyoruz ama bizim kusursuz olmadığımızı da kesinlikle biliyor, herkesin en azından bir hata yapma hakkı yok mu?” Pastör daha sonra “Kim sordu?” diyerek yanıtlamış. Tanrı ne zaman şöyle dedi, “Hepinizin tek bir hata hakkı var, tek bir günah hakkı var, özgürce bir günah işleme hakkı, yetkime karşı bir kere ihanet etme hakkı, yüceliğime karşı tek bir hakaret hakkı” Sonra pastör bu adama bakmış ve şöyle demiş, "Efendim, Tanrı böyle bir şeyi asla söylemedi, ama söylemiş olsaydı bile, sen ve ben ne kadar zaman önce o tek günah hakkını kullanmışızdır? 

Bizim sorunumuz, kendimizi etrafımızdaki ahlaki standartlara göre yargılamamızdır. Zaman zaman zayıflıklarımızdan ya da günahlarımızdan utansak bile, çabucak etrafımızda çok daha kötü durumda olan birini bulur ve günahkâr yüreğimize “rahat ol, en azından ondan daha iyiyiz” deriz. Tanrı'nın bizi gerçekten yargılayabileceğini düşünmekten kendimizi çabucak uzaklaştırırız. Böylece İsa'nın bahsettiği, dua etmek için tapınağa giden Ferisi gibi davranmış oluruz. Bu dindar adam şöyle demişti, “Tanrım, oradaki sefil günahkara benzemediğim için sana şükrederim”. Bu hikayede İsa, dua etmeye giden bir dini lider ve bir günahkâr olduğunu anlattı. Dini lider, Tanrı'nın tüm iyi işleriyle oruçla, duayla ve ahlaki doğruluğuyla övündü ancak günahkar başını göğe bile kaldırmadı, göğsünü dövdü ve Tanrım bana merhamet et ben bir günahkarım dedi. Bu hikayeyle ilgili şok edici nokta, İsa'nın “Dindar olan iyi kişi değil günahkar bağışlandı” demesidir. 

Kilisede her birimiz Tanrı'nın lütfuna ihtiyaç duyan birer günahkarızdır ancak günahkarlar arasındaki fark, İsa'nın Müjdesine olan imanlarında yatar. Tanrı sizin ve benim gibi günahkarları o kadar sevdi ki, yeryüzündeyken kusursuz bir yaşam sürmesi ve yasayı yerine getirmesi için biricik Oğlu İsa'yı gönderdi. İsa, yeryüzünde yaşamış olan tek kusursuz insandı ve yine de günahkarların yerine öldü ve Tanrı'nın gazabını ve yargısını üzerine aldı. 

İsa'nın bizim günahlarımız için öldüğüne iman ettiğimizde, işlediğimiz tüm günahlar Tanrı'nın önünde bağışlanır çünkü İsa bunların bedelini ödemiştir. İsa'nın yaşamı ve ölümüyle ilgili Müjde, bizi günahlarımızdan kurtarır ve Tanrı ile sonsuz yaşamın garantisini verir. Sanki hiç yanlış yapmamışız gibi Tanrı'nın gözünde aklanırız. Tanrı'nın lütfuyla bağışlandık. Bu Tanrı'nın armağanıdır, bu Tanrı'nın lütfudur, bu Tanrı'nın sevgisidir, bu Tanrı'nın kurtuluş yoludur. Bu nedenle, Tanrı'ya inandığınızı söylemek ancak İsa’nın armağanını reddetmek, Tanrı'nın Kendisini reddetmektir. Bu kurtaramayan tanrısız bir din sistemidir. 

Bu nedenle Yahuda şöyle yazıyor: 

Adem'den sonraki altıncı kuşaktan olan Hanok, bu adamlara ilişkin şu peygamberlikte bulundu: “İşte Rab herkesi yargılamak üzere on binlerce kutsalıyla geliyor. Tanrı yoluna aykırı, tanrısızca yapılan bütün işlerden ve tanrısız günahkârların kendisine karşı söylediği bütün ağır sözlerden ötürü Rab, bütün insanlara suçluluklarını gösterecektir.” 

Bu pasajda en çok tekrarlanan ifade “Tanrısızdır”. İsa'yı reddeden insanların Tanrısal olmayan işleri, Tanrısal olmayan sistemleri, Tanrısal olmayan sözleri ve Tanrısal olmayan yaşamları vardır. Eğer Tanrı'yı reddederseniz geriye kalan tek şey, kendi yaşamınızdan sorumlu oluşunuzdur: bu da yargıdır. Bu tip insanlar aramızdadır ve dine bu kadar kötü lekelemiş kişilerdir. Dindar olduklarını iddia eden ama aynı zamanda cinsel ahlaksızlık yapan, gizlice çocuk istismarı yapan, dini sizi kontrol etmek ve sizden para kazanmak için kullananlardır. Kilise bu, Tanrı'nın yaşamınız için isteği, din ile ilgili arzusu veya kiliseler için amacı değildir. 

16.AYET 

Sonra 16. ayet'te Yahuda, Tanrı'yı tanımayan insanlardan gelen başka bir meyve daha gösterir. Bunlar hep yakınıp söylenir, kendi tutkularının peşinden giderler. Ağızlarından kurumlu sözler çıkar, kendi çıkarları için başkalarını pohpohlarlar. Tanrısız insanlar asla tatmin olmayacaklar, her zaman yakınarak kilisede sorunlar bulacaklar çünkü Tanrı'nın Kendisinden memnun değiller. Müziğin Tanrısını bilmedikleri için ilahiler hakkında yakınırlar, Tanrı'nın varlığını bilmedikleri için görüntüler hakkında yakınırlar, bağışlamayı bilmedikleri için kardeşlerinden yakınırlar. Kendilerini kontrol etmeyi ve günah işleme arzusunu bırakmadıkları içini yaşamlarında Mesih'i veya Tanrı'nın iradesini takip etmezler. 

Onların ağızlarından kurumlu sözler çıkar çünkü kilisenin, Tanrı'yı aramak için dua evi olduğundan ziyade insan yeteneklerini sergilemek için bir gösteri olduğuna inanırlar. Tanrı'yı yüceltmek için yaşamaktansa kendileriyle övünürler. İhtiyaçlarını karşılayacağına güvendikleri bir Babaları olmadığı için çıkar sağlamak adına başkalarını pohpohlarlar. Politikacıların insanları kullandığı gibi onlar da dini kullanırlar. Bu Tanrısız bir dindir. Tanrı’nın hoşnut olmadığı din budur. İsa'nın en sert sözleri, O'na alçakgönüllülükle ve ihtiyaç içinde gelen günahkarlara karşı değildi ancak kendilerine güvenen dindarlara karşıydı. 

Matta 23:27-28 “Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Siz dıştan güzel görünen, ama içi ölü kemikleri ve her türlü pislikle dolu badanalı mezarlara benzersiniz. Dıştan insanlara doğru görünürsünüz, ama içte ikiyüzlülük ve kötülükle dolusunuz”. 

SONUÇ: 

Kilise, Yahuda ve İsa neden bu kadar çarpıcı bir şekilde konuşuyor ve neden bu kadar sert bir dil kullanıyor? Çünkü Tanrı, kilisenin sahte tanrısız bir dini fark edebilmesini istiyor öyle ki Tanrı’nın lütuf armağanını yani İsa Mesih’in Müjdesini görün, iman edin ve kabul edin. Bugün sahte dinler ve ikiyüzlülükten dolayı katılaştıysanız, İsa'yı görün. Tanrı tüm görevleri yerine getirmenizi beklemedi ve size Kendisine giden bir yol hazırladı, sizi o kadar çok sevdi ki O size geldi. Günahınızı bilen ve neden olduğu suçluluğu, acıyı ve ıstırabı sizden almak için sizin yerinize ölen İsa'yı görün. 

Kilisenin başı, Tanrı'nın yüceliği ve bugün burada bizimle olan İsa'yı görün. Yahuda bu mektubu 2 nedenden dolayı yazdı, bizi bu sahte insanlara karşı uyarmak için ve bu insanlara dönüşmeyelim diye. İkisinden de uzak durmanın yolu Tanrı'ya dönmektir. Bugün bitirirken bugün ya ilk kez ya da milyonuncu kez kendimizi Tanrı’nın önünde İsa Mesih’e imanla alçaltalım ve bizi paklamasını isteyelim. Çünkü bunu sadece O yapabilir. 

-Pastör David


YAHUDA 9-13

Kutsal Kitaplarınız yanınızdaysa Yahuda 1:8-13'ü açalım. Yahuda kitabındaki serimize, bir kiliseyi neyin oluşturduğunu ve bir kiliseyi neyin yok ettiğini görmek için başladık. Geçen hafta söylediğim gibi, bu yılın kilisenin en verimli yılı olacağına inanıyorum ve bundan dolayı sevinç duysam da, aynı zamanda Tanrı'yı yüceltmeyecek bir şekilde büyümemiz konusunda dikkatli olmak istiyorum. Bu nedenle yeni yıla başlarken ve potansiyelimizin farkına varırken, burada duralım ve önce kiliseyi kalıcı bir kilise yapan şeyin ne olduğuna bakalım. 

Yahuda mektubunun başlangıcında, bizi kurtaran, koruyan ve bizi kilise yapan şeyin İsa'nın Müjdesi olduğunu öğrendik. Yahuda'nın onlara ortak imanlarının harikaları ve Müjde hakkında yazmak için ne kadar istekli olduğunu gördük. Ama daha öncede gördüğümüz gibi Yahuda'nın mektubu sevindirici olmaktan ziyade uyarı niteliğindedir çünkü Yahuda, kilise içerisine yanlış görüşlerin, inançların ve insanların fark edilmeden sızdığını söylemiştir. Bunlar kuzular arasındaki kurtlardı ve çarelerine bakılmazlarsa kiliseyi yok edeceklerdi. Bugün Yahuda kiliseyi bu yanlış görüşler ve bunların yaratabileceği yıkıcı etkiler konusunda uyarmaya devam ediyor. Bu mektuba devam ederken Tanrı'nın imanımızı özel bir şekilde arındırması için dua ediyorum. 

YAHUDA 8-13 

Aranıza sızan bu kişiler de onlar gibi gördükleri düşlere dayanarak öz bedenlerini kirletiyor, Rab'bin yetkisini hiçe sayıyor, yüce varlıklara sövüyorlar. Oysa Başmelek Mikail bile Musa'nın cesedi konusunda İblis'le çekişip tartışırken, söverek onu yargılamaya kalkışmadı. Ancak, “Seni Rab azarlasın” dedi. Ama bu kişiler anlamadıkları her şeye sövüyorlar. Öte yandan, akıldan yoksun hayvanlar gibi içgüdüleriyle anladıkları ne varsa, onları yıkıma götürüyor. Vay onların haline! Çünkü Kayin'in yolundan gittiler. Kazanç için kendilerini Balam'ınkine benzer bir yanılgıya kaptırdılar. Korah'ınkine benzer bir isyanda mahvoldular. Sevgi şölenlerinizde sizinle birlikte pervasızca yiyip içen bu kişiler birer kara lekedir. Yalnız kendilerini besleyen çobanlardır. Rüzgarın sürüklediği yağmursuz bulutlara, iki kez ölmüş, kökünden sökülmüş, sonbaharın meyvesiz ağaçlarına benzerler. Köpüğünü savuran denizin azgın dalgaları gibi ayıplarını çevreye savururlar. Serseri yıldızlar gibidirler. Onları sonsuza dek sürecek koyu karanlık bekliyor. 

GİRİŞ: 8.AYET 

Yahuda, kiliseye fark edilmeden giren kişiler hakkında kiliseyi uyarmak için yazıyor ve bu kiliseyi kendine getirmek için çok sert bir dil kullanıyor. Kilise bir şekilde gerçeğe karşı o kadar uyuşuktu ki gerçek ile taklit arasındaki farkı bile ayırt edemiyorlardı. İsa, bu tarz insanlar için kuzu postuna bürünmüş kurtlar olduklarını söyledi. Bu bize iyi, hatta normal görünen ama içsel anlamda hayati tehlike taşıyan bir şeyin resmini verir. Yahuda yazarken, yalnızca aralarında olan kurtları ortaya çıkarmaya çalışmıyor. Aynı zamanda onlara bilgelik vermek istiyor öyle ki neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edebilsinler. Kilise, tehdit altında olan şeyin programlarımız, bütçelerimiz, binalarımız veya yasalarımız hatta topluluğumuz olmadığını hatırlatmak istiyorum. Tehdit altında olan şey İsa Mesih’e olan imanımızdır. Bu Yahuda’nın önceden bizi sevinç duymaya çağırdığı şeydir. 

8. ayette Yahuda aralarındaki sahte öğretmenlere dair bir özet veriyor ancak aynı zamanda bu sahte öğretmenlerin özelliklerinden de bahsediyor. 

8.Ayet: Aranıza sızan bu kişiler de onlar gibi gördükleri düşlere dayanarak öz bedenlerini kirletiyor, Rab'bin yetkisini hiçe sayıyor, yüce varlıklara sövüyorlar. 

Birincisi: tüm sahte öğretmenler kendi kendilerini yönetirler. Her zaman doğrudan kişisel vahiylerde bulunurlar öyle ki onlara boyun eğin. Sahte peygamberler her zaman insanları Tanrı’dan uzaklaştırıp kendilerine çekerler. 

İkincisi: Kişisel vahiylerlerini bedensel arzularını tatmin etmek için bir araç olarak kullanırlar. “Gördükleri düşlere dayanarak öz bedenlerini kirletiyor”. 

Üçüncüsü: Otoriteyi reddederler. Kendileriyle aynı fikirde olmadığında Kutsal Kitap’ı, onları düzeltmeye çalışan pastörleri veya onları takip etmeyen kilise üyelerini reddederler. 

Dördünücüsü: Yüce varlıklara söverler. Ruhsal savaşa kendi güçleriyle girerler ve kazanmayı beklerler ancak aslında onlar çoktan yenilmiştir. 

8-10.AYET (YETKİ) 

8.-10. ayetler yetki konusuna odaklanır, öyleyse ayet ayet ilerleyelim ve Tanrı'nın Ruhu'nun bize ne öğretmek istediğini bakalım. Sahte Hristiyanların, öğretmenlerin veya peygamberlerin hepsinin yetkiyle ilgili temel bir sorunu vardır. 8.Ayet kendi düşlerine güvendiklerini ve bunun sonuçlarından birinin de Rab’bin yetkisini reddetmek olduğunu söylüyor. Yahuda’nın kiliseyi uyardığı bu kişilerin otorite sorunu var. Kutsal Kitap’a, pastöre, hükümete veya kiliseye boyun eğmek istemiyorlar. Peki neden? Çünkü en nihayetinde Tanrı’ya boyun eğmek istemiyorlar. Kilise Tanrısal otorite, Tanrı'nın bizi günahtan korumasının bir aracıdır. Fakat günah işlemek isterseniz ilk yapacağınız şey otoriteden, polisten, ebeveynlerinizden, kiliseden ve Tanrı’dan saklanmaktır. Sorunun kökü, kötülük yapmak istemeleri ve onlara yapamayacağını söyleyen herkese karşı savaşmalarıdır. Kendilerini köle değil kral olarak görüyorlar. Ancak Hristiyanlar, köle oldukları için değil, Mesih'te özgür olduğu için otoriteye boyun eğerler. Tanrı'ya boyun eğdiğimiz için otoriteye boyun eğiyoruz. Boyun eğme meselesi, imanımızın içten olup olmadığına dair gerçek bir işarettir. 

Tanrı yüreklerimizi değiştirdiğinde, eşler kocalarına, işçiler patronlarına, vatandaşlar krallarına, kiliseler ihtiyarlarına, çocuklar ebeveynlerine boyun eğerler. Ancak bunu dünyasal bir efendinin kölesi olduğumuz için değil, Tanrı’nın hizmetkarları olduğumuz için yaparız. Boyun eğmek, korktuğunuz özgürlük kavramını elinizden almaktan ziyade Tanrı'nın koruyucu lütfunun kutsamasını almanızı sağlar. Bir kişinin yürekten isteyerek ve sevinçle boyun eğmesi için Tanrı'nın işi gereklidir. 

Bir düşünün, neden boyun eğmek istemiyoruz? Sıklıkla bunun nedeni, kendimizi yönetebilmek ve koruyabilmek için kontrolü elimizde tutmak istememizdir. Fakat gerçek bir Hristiyan için bu konuların ikisi de zaten çözülmüştür. Tanrı bizim Önderimiz ve Koruyucumuzdur ve eğer bizi boyun eğmeye çağırırsa, O'na güveniriz. Ancak sahte bir Hristiyan boyun eğemez çünkü 1. kendilerini yönetmek ve korumak zorunda olduklarına inanırlar ve 2. günahın köleleridirler. Kiliseye sızan insanlar otorite konusunda 2 şey yaptılar: 1. dışarıdan gelen otoriteyi reddettiler ve 2. kendileri yetkili olmak istediler. 

9-10. ayetlerde Yahuda, nasıl yanlış bir şekilde yetki talep ettiklerine dair örnek verir. Başmelek Mikail, Musa'nın bedeniyle ilgili olarak şeytanla tartışırken, başmelek Mikail'in bile söverek bir yargıda bulunmadığını bunun yerine Rab seni azarlasın dediğini söylüyor. Yahuda, Başmelek Mikail'i örnek olarak kullanıyor çünkü yaratılmış herhangi bir varlık, ruhsal bir savaşta şeytanı azarlama yetkisine sahip olsaydı, bu kesinlikle meleklerin en güçlüsü olurdu. Fakat Yahuda diyor ki, ama O bile bu yetkiyi üstlenmedi aksine Rab seni azarlasın dedi. Melek kendisine yetkiyi almadı ama Tanrı’ya boyun eğdi. Şeytana veya Tanrı'ya karşı buyruk vermedi aksine Tanrı'nın azarlamasını istedi. 

Sonra 10. ayete gelince, bu insanların anlamadıkları her şeye sövdüklerini söylüyor. Akılsız hayvanlar gibi davranıyorlar. Yahuda'nın bu insanlara hayvan demesinin nedeni, onları sebepsiz yere aşağılamak değildir. Bu insanların hayvanlar gibi yalnızca benlikleri tarafından yönlendirildiklerini ve ruhsal anlayışa sahip olmadıklarını vurguluyor. Kilise, sahte peygamberler veya sahte insanlar ruhsal gücü severler, fakat bunu benliklerini tatmin etmek için kullanırlar. Şeytan, iblisler veya hastalıklar üzerinde güçleri olduğunu iddia ederler, ancak anlamadıkları her şeyi azarlarlar. Bu, sahte peygamberler, öğretmenler ve sözde Hristiyanlar arasında çok yaygındır. Kendileri hakkında çok iyi düşünürler ve Tanrı'yı hiçe sayarlar. Güçsüz olduklarını kabul edip alçakgönüllülükle Tanrı'dan bir mucize gerçekleştirmesini istemek yerine, sanki kendi içlerinde güçleri varmış gibi şeytanı azarlarlar. 

Birçok duada şöyle dendiğini işittim, bu hastalığın iyileşmesini emrediyorum, şeytan sana gitmeni emrediyorum, bereketlerin gelmesini emrediyorum ya da meleklerin gelmesini emrediyorum. Hepsi Tanrı’nın değil kendi iradelerini yerine getirmeyi amaçlıyor. Kendini yücelten bu yetki Hristiyan değildir. Hastalar için dua ederiz, iblisleri kovarız ve yetkiyle konuşuruz, ancak bunu Tanrı olarak değil, Tanrı’nın hizmetkarları olarak yaparız. Kilise, Mesih İsa'da kilisenin hayal edebileceğinizden daha fazla yetkisi vardır ancak kendi irademizi değil O’nunkini yerine getirmek için. 

11.AYET (KAZANÇ) 

11. ayette Yahuda, tüm bu yetkiyi neden kötüye kullandıklarını açığa çıkarmaktadır. Otoriteyi reddetme veya otorite talep etmedeki nihai amaçları bencil kazanç içindir. “Vay onların haline! Çünkü Kayin'in yolundan gittiler. Kazanç için kendilerini Balam'ınkine benzer bir yanılgıya kaptırdılar. Korah'ınkine benzer bir isyanda mahvoldular.” 

Kayin, Tanrı'ya bir kurban getirdi ve Tanrı bunu kabul etmedi çünkü Kayin en iyilerini kendine ayırmıştı ve arta kalanları Tanrı'ya sunmuştu. Balam maddi kazanç uğruna Tanrı'dan İsrail halkına lanet edip edemeyeceğini sordu. Korah, İsrail üzerinde önder olabilmek için Musa ve Haruna'a karşı isyan çıkardı ve Tanrı'nın hizmetkarları olan liderlerine boyun eğmediği için yargılandı. Kilise, otoriteyi reddeden, güç elde etmek isteyen ve bencil kazanç elde etmek için her fırsatı kullanan bir kuzu, aslında kuzu postuna bürünmüş bir kurttur

12-13.AYET (DEĞERSİZ) 

Son olarak Yahuda, iyi konuşan, iyi görünen ve doğal liderler gibi gözüken ancak içsel olarak Tanrı'nın gücüne sahip olmayan bu insanların gerçek durumu üzerindeki perdeyi aralar. 

12-13. ayetleri dinleyin- “Sevgi şölenlerinizde sizinle birlikte pervasızca yiyip içen bu kişiler birer kara lekedir. Yalnız kendilerini besleyen çobanlardır. Rüzgarın sürüklediği yağmursuz bulutlara, iki kez ölmüş, kökünden sökülmüş, sonbaharın meyvesiz ağaçlarına benzerler. Köpüğünü savuran denizin azgın dalgaları gibi ayıplarını çevreye savururlar. Serseri yıldızlar gibidirler. Onları sonsuza dek sürecek koyu karanlık bekliyor”. 

Kilise, herhangi bir kitap, fikir, hareket, kişi, lider veya peygamber ne kadar güzel, iyi, güçlü veya yetenekli olursa olsun, Mesih’ten ayrıysa kurtarma gücüne sahip değildir. 

2 Timoteos 3:2-5 “İnsanlar kendilerini seven, para düşkünü, övüngen, kibirli, küfürbaz, anne baba sözü dinlemez, nankör, kutsallıktan ve sevgiden yoksun, uzlaşmaz, iftiracı, özünü denetleyemeyen, azgın, iyilik düşmanı olacaklar. Hain, aceleci, kendini beğenmiş, Tanrı'dan çok eğlenceyi seven, Tanrı yolundaymış gibi görünüp bu yolun gücünü inkâr edenler olacaklar. Böylelerinden uzak dur”. 

Kilise, Tanrı’dan ayrı bir din boştur. Mesih'ten ayrı iman kurtarmaz ve boyun eğerek hizmet etmekten ayrı gelen otorite kötüdür. Tanrı hepimiz bunlardan korusun. Yahuda’nın bu sahte insanlar hakkında yazdıklarından 2 şeyi çıkarabiliriz. Birincisi, bir kilisenin sağlığını ayırt etmeye çalışırken veya ruhunuzu sevgide ve öğrencilikte bir topluluğa sunarken bize yardımcı olur. Kutsal Kitap'a göre boyun eğiyorlar mı? Mesih Merkezliler mi? Özverili bir şekilde mi hizmet ediyorlar? Ayırt etmemize yardımcı olabilecek 2. şeyde bu tarz bir düşüncenin ya da yüreğin içimizde büyüyüp büyümediğidir. Bu ayartmalarla bizde karşılaşabiliriz ama Yahuda’nın teşvik ettiği gibi imanımız için savaşmalıyız. Unutmayın, savaşmak hem sahte olana karşı çarpışmaktır hem de gerçeğin yanında durmaktır. 

SONUÇ: 

Çalışmamızın başlangıcında, sahte dinlerin, sahte liderlerin ve sahte inançlıların arkasında yatan bazı temel sorunları gördük. Bununla birlikte şimdi neyin yanlış olduğunu gördüğümüze göre, neyin gerçek olduğuna bakarak konuyu kapatalım. Hristiyanlar olarak birincil örneğimiz Mesih'tir. Mesih, konumları için yarışan sahte peygamberlerin aksine, göklerdeki konumunu bıraktı, Kendini alçalttı ve kul özünü aldı. 

Sahte öğretmenler benliklerini tatmin etmek için otoriteyi reddederler. İsa, her sözünü ve eylemini Babası’nın iradesine teslim etti ve bencil kazançları reddetti öyle ki canını fidye olarak verebilsin. 

Sahte öğretmenler, şov yaparlar, bencildirler, cesurdular ama yine de güçsüzdürler. İsa Mesih alçakgönüllüdür, boyun eğmiştir ve tamamen güçle doludur. İblisleri kovar, hastaları iyileştirir, ölüleri diriltir ve Tanrı'nın Sözü’yle tam bir yetkiyle konuşur. 

Sahte önderler, kişisel kazanç elde etmek için her şeyi kullanırlar, ancak Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih sizin ve benim kurtuluşumuz için her şeyden vazgeçti. 

Yuhanna 10:10-14 Hırsız ancak çalıp öldürmek ve yok etmek için gelir. Bense insanlar yaşama, bol yaşama sahip olsunlar diye geldim. Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. Koyunların çobanı ve sahibi olmayan ücretli adam, kurdun geldiğini görünce koyunları bırakıp kaçar. Kurt da onları kapar ve dağıtır. Adam kaçar. Çünkü ücretlidir ve koyunlar için kaygı duymaz. Ben iyi çobanım. Benimkileri tanırım. Baba beni tanıdığı, ben de Baba'yı tanıdığım gibi, benimkiler de beni tanır. Ben koyunlarımın uğruna canımı veririm”. 

Bugün bitirirken, otorite tarafından suistimal edildiği için otoriteye boyun eğmekte zorlananlar için dua etmek istiyorum. Kiliseye kazanç sağlamak için gelenler ama yine de içlerinde boşluk olanlar için dua etmek istiyorum, Yanlış liderleri takip eden ama bugün İsa'ya dönmek isteyenler için dua etmek istiyorum. 

-Pastör David


YAHUDA 5-8

Kutsal Kitaplarınız yanınızdaysa Yahuda 1:5-8'i açalım. Yeniyılın başlamasıyla bizi kurtaran ve bizi kalıcı bir kilise yapan temel gerçekleri hatırlatmak için Yahuda kitabından yeni bir seriye başladık. Geçen hafta söylediğim gibi, bu yılın kilisenin en verimli yılı olacağına inanıyorum ve bundan dolayı sevinç duysam da aynı zamanda, Tanrı'yı yanlış tanıtacak bir şekilde büyümemiz konusunda dikkatli olmak istiyorum. Bu yüzden, bu yıla başlarken, kiliseyi kalıcı bir kilise yapan şeyin ne olduğuna bakarak başlayacağız. 

Geçen hafta, Yahuda'nın mektubunun başlangıcında, İsa'nın Müjdesi'nin bizi kurtaran ve koruyan şey olduğunu gördük. Yahuda’nın arzusunun, ortak imanlarında hep beraber sevinç duymak amacıyla bu mektubu yazdığını gördük. Ama Yahuda'nın mektubu sevinç duymaktan ziyade daha çok uyarı niteliği taşır çünkü Yahuda, kilise içerisine yanlış görüş ve inanışların fark edilmeden sızdığını söylemiştir. Bunlar, eğer ilgilenilmezlerse kiliseyi yok edecek olan kuzular arasındaki kurtlardı. Bugün bizi uyandırmak için verilen en sert uyarılardan birini görüyoruz öyle ki sahte bir müjdenin ne kadar tehlikeli olabileceğinin farkına varalım. 

YAHUDA 5-8 

Bütün bunları bildiğiniz halde, size anımsatmak isterim ki, ilk ve son kez halkı Mısır'dan kurtaran Rab iman etmeyenleri daha sonra yok etti. Yetkilerinin sınırı içinde kalmayıp kendilerine ayrılan yeri terk etmiş olan melekleri, büyük yargı günü için çözülmez bağlarla bağlayarak karanlığa hapsetti. Sodom, Gomora ve çevrelerindeki kentler de benzer biçimde kendilerini fuhuş ve sapıklığa teslim ettiler. Sonsuza dek ateşte yanma cezasını çeken bu kentler ders alınacak birer örnektir. Aranıza sızan bu kişiler de onlar gibi gördükleri düşlere dayanarak öz bedenlerini kirletiyor, Rab'bin yetkisini hiçe sayıyor, yüce varlıklara sövüyorlar. 

5.AYET (Gerekli bir Anımsatma) 

Bütün bunları bildiğiniz halde, size anımsatmak isterim ki Yahuda şaşırtıcı bir nedenden dolayı uyarısına başlıyor. Kiliseyi uyarmaya başlıyor çünkü kilise Tanrı’nın Sözünü unutmuş. Şimdi kim olduğunuz, ne kadar zeki olduğunuz ya da ne kadar süredir Hristiyan olduğunuz umurumda değil. Hepimiz zamanla bazı şeyleri unuturuz. Müjde, İsa'nın yaptıklarıyla ilgili iyi, tarihi bir haberdir (yani bilgidir). Müjde bizi kurtaran ve yüreğimizde yer bulduğunda bizi değiştiren şeydir ama bunu unutursak kurtuluşumuzun bereketlerinden uzaklaşmaya başlarız. İsrail'in en büyük günahları, her zaman İsrail Tanrılarını unuttuğunda başladı. 

Yeşaya 17:10a şöyle diyor; “Çünkü, ey İsrail, seni kurtaran Tanrı'yı unuttun, Sığındığın Kaya'yı anmaz oldun”.

Hakimler 3:7 “RAB'bin gözünde kötü olanı yapan İsrailliler Tanrıları RAB'bi unutup Baallar'a ve Aşera putlarına taptılar”. 

Yasa’nın Tekrarı, “Seni oluşturan Kaya'yı savsakladın, Seni yaratan Tanrı'yı unuttun”. 

Kilise, tanıdığım her güvenilir Hristiyan aynı türde basit bir günlük uygulamaya sahip. Her gün Tanrı’nın Sözünü okurlar öyle ki unutmasınlar. Bir kişi kiliseyi şöyle tanımlamıştı: Kilise, Müjde’nin gerçeğini düzenli olarak birbirine hatırlatan insanlardan oluşan bir topluluktur. Başka bir pastör, zor durumlardan kurtulmanın en hızlı yolunun Tanrınız Rab'bi anımsamak olduğunu söylemişti. Rab’bin yaptığı her şeyi sadece 5 dakikalığına hatırlamanın, şartlar ne olursa olsun, zor durumları hızlıca tapınmaya çevireceğini söyledi. Sonuna kadar dayanan bir Hristiyan ve kalıcı olan bir kilise, Tanrılarını her. gün. hatırlar. Tanrı'nın Efes kilisesine yönelik şu uyarısını dinleyelim,

Vahiy 2:4-5; Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. Bunun için, nereden düştüğünü anımsa! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen, gelip kandilliğini yerinden kaldırırım. 

Tövbe eden bir kilise, anımsayan bir kilisedir. Yahuda, uyarısına unuttuklarından dolayı azarlayarak başlar. Öyleyse her gün Söz’ü okuyalım, her gün birbirimize hatırlatalım, notlar alalım ve yüreklerimizi İsa Mesih'in Müjdesi ile dolduralım. Şimdi, kilise temel gerçekleri unutmaya başlamış olsa da Yahuda onlara kalıcı olan bir kilise olmak için 3 temel şeyi hatırlatıyor. 5-8. ayetlerde Temel Bir İman, Temel Bir Ahlak ve Temel bir Otorite göreceğiz. 

5. AYET (Temel bir İman) 

“İlk ve son kez halkı Mısır'dan kurtaran Rab iman etmeyenleri daha sonra yok etti”. 

5.ayet İsrail'i Mısır'daki kölelikten kurtaranın Rab İsa olduğunu ancak İsrail'in antlaşma inancında devam etmediğini söyler. Şimdi hatırlarsanız, Tanrı İsrail'i Mısır'dan kurtarmak için tarihi işaretler ve mucizeler yarattı. Mısırdan Çıkış, Kutsal Kitabın tüm tarihteki en doğaüstü olaylarından biridir. Tanrı'nın, İsrail'i kölelikten kurtararak kendi halkı yaptığını söylediği yer burasıdır. Ama sonrasında imanda devam etmedikleri için kurtuluşlarının yıkıma dönüştüğünü söylüyor. 

İman, yalnızca bir doktrinler listesini ezberlemek değildir, Tanrı ile sevgi ve itaat içerisnde antlaşmasal ilişkiyi sürdürmektir. İsrail diğer tanrılara döndüğünde, bu davranışlarının imanlarının kırılma noktası olduğu belirtiliyor. İsrail'in Tanrı'ya isyan etmesi ve kısmen ya da tamamen diğer sahte tanrılara tapınması nedeniyle, kötülüklerinden dolayı onları kurtaran Tanrı yok olmalarına sebep oldu. İsrail'in kölelikten vaat edilen topraklara yolculuğu hepimiz için bir örnektir, Tanrı'ya imanımızı sadece bizi günahtan kurtarmak için değil, aynı zamanda göklerin vaat edilen ülkesine girene kadar günahtan korumak için de olduğunu gördük. Buna, sonuna kadar imanla devam ettiğimiz, azizlerin sonuna kadar dayanması doktrini denir. 

Kilise, iman sadece bir doktrinler listesine bağlı kalmak değildir, bu doktrinlerin Tanrı'sına karşı güvenilir bir şekilde sürdürdüğümüz antlaşmaya dayalı bir yaşam tarzıdır. Bizi kurtaran tek kişi İsa’dır ve bizi koruyan tek şey de İsadır. Gözlerimizi O'ndan ayırdığımızda ve bu temel inancı kaybettiğimizde her şeyi kaybederiz. İsa'ya iman etmeden sürdürdüğümüz bir Cennet yolculuğu, imanda sonuna kadar dayanmadıkları için vaat edilen topraklara asla giremeyen ilk İsrail nesli gibi bizleri de mahvedecektir. Yahuda'nın bize verdiği ilk uyarı, İsa'ya olan temel imanımızı kaybetmememiz yönündedir. İsa'nın Müjdesine olan imanımızı kaybedersek, hiçbir zaman Hristiyan veya bir Hristiyan kilisesi olmayacağız. 

Efesliler 2:8 “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır.” 

6-7.AYETLER (Temel bir Ahlak) 

6-7. ayetlerdeki ikinci uyarı, gerçek imandan filizlenen, sahip olmamız gereken temel ahlakla ilgilidir. Tanrı ile inanç dolu, antlaşmasal bir ilişki bizi Tanrı’nın yolunda tutar. Hristiyanlar her gün Tanrı'yı sevdikleri için O’nu yüceltecek şekilde yaşarlar. Bununla birlikte, Yahuda'nın yazdığı kiliseye gelen insanlar ve fikirler, imanları yanlış olduğu için Tanrı'yı hoşnut etmeyen şeyler yapmalarına neden oldu. Kilise, Tanrı’nın arzusunu anlama konusunda büyük ölçüde başarısız oldu ve Müjde’yi öylesine unuttular ki, bu sahte insanlar kiliseye girip yapmamaları gereken şeyler yaptı. Yaptıkları uygulamaları tam olarak bilmiyoruz, ancak cinsel ahlaksızlığı ve bedensel arzuları yerine getirmeyi içerdiğini biliyoruz. 

Cinsellik, birbirleriyle antlaşmasal bir evlilik ilişkisi içerisinde olan bir erkek ve bir kadın içindir. Tanrı bunu bir armağan olarak vermiştir ancak bu ilişkinin dışındaki her şey cinsel günahtır. Evlilik dışı cinsel ilişki, eşcinsel ilişkiler, pornografi veya çocuk istismarının hepsi günahtır ve Tanrı'nın emrettiği şeyin dışında kalmaktadır. Süleymanın Özdeyişleri kitabı, cinselliğin en iyi şöminede yanan bir ateş gibi olduğunu söyler ve bu korunaklı yerin dışında bir ateş yakarsanız, bu sadece yıkım getirir. Cinsel günah, inananlar için düşmesi en kolay günahlardan biridir, çünkü onlar kendilerini Ruh'a göre değil, bedenlerine göre tanımlamışlardır. 

Bunun gibi insanlar, benliğin günahkar arzularını hissederler ve kendilerini bedensel duygularla özdeşleştirirler, böyle insanlar olmalarından dolayı harekete geçme hakları olduğuna inanırlar. Bununla birlikte Kutsal Kitap, benliğin eylemlerini veya duygularını öldürmemiz ve Ruh'a göre yaşamamız gerektiğini söyler, çünkü Hristiyanlar benlikleri tarafından değil Ruh tarafından tanımlanırlar. İnsanlık hem Ruh'tan hem de benlikten oluşur ve Müjde'ye iman ettiğimizde Ruhumuz veya doğamız yeni kılınır. Buna yeni doğamız denmektedir fakat Mesih dönene kadar hala bu bedene sahibiz. Şimdi 2 kimlik arasında yani Ruh ve benlik arasındaki bu çatışmaya sahibiz. Kendimizi benliğimizin arzularına göre tanımlamaya ve bunu yerine getirmeye çalışırsak, günah dolu bir yaşam süreceğiz demektir ve oradaki kilisedeki insanlar tam olarak bunu yapmıştır. 

İsa'nın günahları için öldüğüne inandılar ancak bunu günah işlemeye devam etmek ve benliğin cinsel arzularını yerine getirmek için bir bahane olarak kullandılar. Bu nedenle Yahuda 4. ayette bu insanların Tanrı'nın lütfunu saptırdıklarını ve onu sapıklık için kullandıklarını söyledi. Bu insanlar gerçeği unuttular ve benliğin tüm arzularını yerine getirebilecekleri ve buna rağmen günahlarından dolayı bağışlanabilecekleri yalanına inandılar. Kilise, Tanrı'nın lütfuyla her günah bağışlanabilir ve tüm kirlilikten arındırılabilir ancak gerçekten bağışlanmadan önce tüm günahlardan nefret edilmeli, itiraf edilmeli ve tövbe edilmelidir. 

Cinsel günah bir kilisede bu yüzden bu kadar çok büyür çünkü sevilir ve nefret edilmez, gizlenir ve itiraf edilmez ve tövbe edilmeden devam eder. Kilise, günahlarımızı ışığa çıkaralım öyle ki iyileşelim ve kurtulalım. Günahın düzenli olarak işlenebileceği ve bağışlanabileceği yalanıyla yüzleşmek için Yahuda 2 uyarıda bulunur. Birincisi, Yaratılış 6. bölümde Tanrılarına isyan edip kadınlarla cinsel ilişiki yaşamak için gelen melekler hakkındadır. Bunlar, cinsel günah işlemek için cennetin yüceliğini terk eden meleklerdi. Ne trajedi öyle değil mi! Kötü arzuları yerine getirmek için göksel bir Tanrı'yı terk etme günahı, Tanrı'nın yeryüzüne bir tufan getirmesinin başlıca nedenlerinden biriydi. Tanrı bu düşmüş melekleri yargıladı ve onları yargı zamanına kadar sonsuz zincirlere vurdu ve onlar bağışlanmadı. 

İkinci uyarı, Sodom ve Gomora’nın günahı hakkındadır. Sodom ve Gomora şehrinde, insanların erkekler ve kadınlar arasındaki antlaşma ilişkisi düzenini terk ettikleri ve birbirleriyle eşcinsel ilişkilere sahip oldukları anlatılmaktadır. Tecavüz ettiler, utandırdılar, yaşlılara ve gençlere karşı cinsel günah işlediler ve Tanrı bu şehri ateşle yargıladı ve onları bağışlamadı. Yahuda, bu iki olayı, Tanrı'nın kilisede cinsel günaha veya Tanrı'nın düzeni dışında bedensel arzuların sürekli yerine getirilmesine katlanmayacağının örnekleri olarak kullanmaktadır. 1. yüzyılda bile kilisede cinsel ritüellerin Tanrı umursamıyormuş gibi yapıldığına dair kaynaklar bulunmaktadır. Kilise, cinsellik, para, alkol ve güç kendi içlerinde kötü değildir, ancak bencil günahkâr arzuları tatmin etmek için kullanıldığında bu bereketler birer lanete dönüşür. Kişisel yaşamları ve kiliseleri yakıp kül eden bir ateş haline gelirler. Öyleyse, böyle bir kilise nasıl bu kadar ileri gidebilir ve bunu yapanlar kendileri olmasa bile, başkalarının böyle şeyler yapmasına nasıl izin verebilir? Yahuda’nın bahsetmek istediği son konu ve son uyarı, “otorite” hakkındadır. 

8.AYET (Temel bir Otorite) 

Aranıza sızan bu kişiler de onlar gibi gördükleri düşlere dayanarak öz bedenlerini kirletiyor, Rab'bin yetkisini hiçe sayıyor, yüce varlıklara sövüyorlar. Yahuda, insanların inançlarını kaybetmelerine, gerçeği unutmalarına ve günahın bu kadar derinlerde kök salmasıa sebep olan şeyin yanlış otoriteye dayandığını söylüyor. Kalıcı bir kiliseni gerçek ve değiştiren bir iman için sahip olduğu otoritesi Tanrı'nın Sözünden başka bir şey değildir. Ancak bu insanlar kendi düşleri tarafından yanıltılmışlardı. "Düşlere dayanarak bedenlerini kirletiyorlar" deniyor. Kilise, Tanrı bir düş, bir görüm, bir melek veya bir pastör aracılığıyla konuşabilir, ancak Tanrı'nın Sözüne aykırı bir şey söylenirse, cesaretle bunun yanlış olduğunu söyleyebiliriz. 

Tanrı'nın Sözü ebedidir, değişmez, tüm kültürler için geçerlidir ve her insan için geçerlidir. Ancak bir düş, iyi veya kötü olabilir, Tanrı’dan, benlikten veya şeytandan gelebilir. Tarih boyunca kişilerin düşlerine dayalı olarak yeni dinler başlatılmış, insanlar kandırılmış, insanlar istismar edilmiş ve bir sürü kilise yıkılmıştır. Yahuda, Tanrı'nın halkını, kiliseyi bir bireyin öznel duygularına veya düşlerine göre değil, kalıcı olana dayandırmaları konusunda uyarıyor. Kalıcı bir kilise Kutsal Kitap’ı vaaz eder. Kutsal Kitap’ın Tanrısına inanan kalıcı bir Kilise, Tanrı'nın gerçeklerine boyun eğen bir kilisedir. Böylece, Yahuda'nın 5-8. ayetlerdeki uyarılarının sonuna geldiğimiz zaman, sonuna kadar dayanmamız ve kilisenin devam etmesi için temel bir imana, temel bir ahlaka ve temel bir otoriteye ihtiyacımız olduğunu görüyoruz. 

SONUÇ 

Kilise, bitirmeden önce dürüst olalım, hepimizin bedensel arzuları var. Tanrı’nın yaşamlarımız, ailelerimiz ve bu kilise için sahip olduğu iradesiyle çatışan arzularımız var. Eğer bu kilisenin önemli bir şekilde büyüdüğünü göreceksek, yüreklerimizi değiştirmek ve bizi Tanrı'nın nefret ettiği günahtan nefret ettirmek, gizlediğimiz günahı itiraf etmek ve tövbe etmek için Tanrı'nın Ruhu'na ihtiyacımız vardır. Bahaneler üretmeyi bırakıp günahı ciddiye almaya başlamalıyız. Bitirirken, benimle beraber ayağa kalkıp Tanrı’nın karşısında bağışlanma diler misiniz? Rab, bugün karşına hepimiz günahkar olarak çıkıyoruz, ister cinsel günahtan isterse de benliğin başka bir arzusunu yerine getirmekten dolayı olsun hepimiz suçluyuz ve Sen'in bizi bağışlamana ve bizi günahtan kurtarmana ihtiyacımız var. Bazı günahlarımız hiç itiraf edilmedi ve içerde bizi öldürmektedir, bazıları bizim işlediğimiz, bazıları da sana karşı işlediğimiz günahlar. 

Bugün duam o ki Rab, halkını özgür, kötü arzulardan, utançtan ve günahın köleliğinden özgür kıl. Rab İsa bizi ışığa çıkarman, bizi paklaman ve Kendi uğrunda bizi bir halk yapman için Sana ihtiyacımız var. Bizi bağışla, bizi kurtar ve sonuna kadar bizi koru. İsa Mesih’in adıyla. - Amin 

-Pastör David


YAHUDA 1-4

Kutsal Kitaplar’ınız yanınızdaysa Yahuda kitabına açalım. Yahuda, Kutsal Kitap’taki sondan ikinci kitaptır. Bugün Yahuda kitabından yeni yılla birlikte yeni bir seriye başlıyoruz. Başlarken, duam burada yani Fethiye’de kilisemizin tarihindeki en verimli yılı olmasıdır. Bizi ebedi bir kilise yapan şeyi hatırlatarak başlamak istiyorum: İsa'nın Müjdesi. 

Yahuda kitabını seçtim çünkü Yahuda, kiliseyi kilise yapan şeyi eksiltmeye çalışan insanların bulunduğu bir kiliseye yazıyor ve bu nedenle Tanrı'nın halkını yani gerçek kiliseyi imanlarında sevinç duymaları için çağırıyor. Bu yılın başında bu kilisenin nereye gittiğine dair net bir vizyona sahip olmamızı ve aynı zamanda bizi kilise yapan şeyin ne olduğuna dair derin bir fikre sahip olmamızı istiyorum. Kiliseler büyüdükçe genellikle dinleyicileri memnun etmek, sayıca büyümek ve herkesi mutlu etmek zorunda kalarak bazı şeyleri seyreltirler. Ancak şunu netleştirmeme izin verin, bir kiliseyle ilgili iyi olan tek şey Tanrı'nın Kendisinin varlığı, sevinci ve görkemidir. Daha fazla büyümek amacıyla bunu kaybedersek, kilise olmayı bırakırız ve sonumuz gelir. 

Bu nedenle, yeni yıla başlarken, yeni şeyler aramak yerine önce Müjde’nin harikalarına ve ayrıca onu kaybedecek bir kilisenin başına gelebilecek tehlikelere birlikte bakalım. Yahuda kitabı, Yakup'un kardeşi ve dolayısıyla İsa Mesih’in kardeşi olan Yahuda tarafından 1. yüzyıl kiliselerinden birine yazılmış bir mektuptur. Ancak Yahuda burada soyuyla hava atmıyor. Mektubuna beni dinlemek zorundasınız çünkü ben İsa’nın kanından kardeşiyim diyebilirdi. Yahuda, beni olduğum kişi yüzünden dinlemek zorundasınız diyebilirdi ancak burada kendisini İsa'nın kardeşi olarak değil, İsa Mesih'in bir hizmetkarı olarak tanımlıyor. 

Yahuda, aynı anneye sahip olsalar da, Yakup ve Yahuda'nın İsa ile eşit olmadıklarını biliyordu. Onlar Rabbimiz İsa Mesih'in hizmetkarlarıydı. Bu mektuba ve yıla başlarken, bu ilk ayetlerin ve girişin bizlere önemli bir temel oluşturmasına izin verin. Yahuda buradaki kiliseye, İsa'nın kardeşi olarak kendi yetkisiyle değil ancak alçakgönüllü bir hizmetkar olarak İsa Mesih’in yetkisiyle hitap ediyor. Yahuda otorite figürü olarak yazmıyor, İsa'nın hizmetkarı olarak yazıyor. Peki neden? Kilisenin kendisine ait olmadığını bildiği için, bu Tanrı'nın İsa Mesih'e verdiği kilisedir. Bu yüzden Yahuda bir hizmetkar olarak yazıyor. 

Biz kilise olarak profesyoneller değiliz, en eğitimli ya da en seçkin kişiler değiliz, bir kulüp ya da çıtırtı değiliz. Veya kiliseyi nasıl ebedi kılacağımızı da çözmeye çalışmıyoruz. Hayır, bizler Kralımızı onurlandırmak isteyen hizmetkarlarız. Müjde bizi Tanrı'nın hizmetkarı olarak değiştirir. Kilisenin başı pastör veya üyeler değil, birincil baş, lider ve çoban olan İsa Mesih'tir. Bu kilise bir Amerikan veya İngiliz veya Türk veya Güney Afrika veya Rus kilisesi değildir. Kilise, İsa'nın kilisesidir ve hepimiz değişip O'nun Krallığının bir parçası haline geliriz. Bu, kilisenin birincil temellerinden biridir çünkü tüm kararları veren, kiliseyi ve vizyonu tanımlayan kişinin öncelikli olarak biz değil, Tanrı olduğunu gösterir ve bunu Söz’ü aracılığıyla yapar. Kilise ancak Kralımızın emrettiği şeyi yaptığımızda bir kilisedir. 

Kalıcı bir kilise olmak istiyorsak, kiliseyi kültürel ya da popüler yollardan değil, Kralımızın istediği şekilde Tanrı'nın yoluyla yapmalıyız. Yahuda, kiliseyi Tanrı'nın istemediği bir şey haline gelmesi konusunda uyarıyor ve kiliseyi Tanrı'yı yücelten bir kilise olmak için mücadele etmeye, onun için savaşmaya ve ayağa kalkmaya çağırıyor. Kutsal Kitaplarımızı açarken ve bu mektuba başlarken, her koşulda İsa Mesih'in Müjdesinin sonsuz inancında sevinç duymak için bu yıl yüreklerimizi hazırlayalım. 

YAHUDA 1:1-4 

İsa Mesih'in kulu, Yakup'un kardeşi ben Yahuda'dan, Baba Tanrı tarafından sevilip İsa Mesih için korunmuş olan çağrılmışlara selam! Merhamet, esenlik ve sevgi artan ölçüde sizin olsun. Sevgili kardeşlerim, size ortak kurtuluşumuzla ilgili yazmaya çok gayret ettim. Bu arada sizi kutsallara ilk ve son kez emanet edilen iman uğrunda mücadeleye özendirmek için yazma gereğini duydum. Çünkü Tanrımız'ın lütfunu sefahate araç eden, tek Efendimiz ve Rabbimiz İsa Mesih'i yadsıyan bazı tanrısızlar gizlice aranıza sızdılar. Onların yargılanacakları çoktan beri yazılmıştır. 

GİRİŞ: 

Çalışmamıza başlarken, bizi İsa'nın Kilisesi'nin bir parçası yapan şeyin İsa Mesih’in Müjdesine olan imanımız olduğunu hatırlatmak istiyorum. Müjde tatlı bir gülümseme değildir, insanların sevgi dolu davranışları değildir, bütün bunlar güzel olsa da Müjde tarihi bir gerçeğin haberidir. Müjde, İsa'nın günahımızı bağışlatmak, bizi Tanrı'ya geri döndürmek ve bizi Kilise'nin bir parçası yapmak için yaptığı şey hakkındaki iyi haberdir. 

Şimdi Müjde ve İsa'nın yaşamı, ölümü ve dirilişi yoluyla başardıklarına ilişkin şeyler hakkında pek çok farklı nokta vardır, ancak bugün bize Müjde'nin amacını hatırlatmak istiyorum. Müjde'nin amacı bize bağışlanma vermek değildir. Hayır, Müjde’nin amacı Tanrı'ya ulaşabilmemiz için bizi bağışlamaktır. Bağışlama ve diğer tüm noktalar, günahkarı Tanrı'nın sevgili bir çocuğuna dönüştürme amacının araçlarıdır. Bizi O'na götürmenin araçlarıdır. Şimdi burada Tarihsel bir gerçek yatmaktadır. Tanrı'nın Kendisi beden aldı, Yasaya göre kusursuz bir yaşam sürdü, günahkarların yerine öldü ve 3 gün sonra ölümden dirildi, sonra göğe yükseldi ve O’na inanan herkese aracılık etmektedir. Müjde’nin gerçeğinde, İsa'nın yaşamı, ölümü ve dirilişi hakkındaki tarihi gerçekler yatmaktadır.... AMA, müjdeye iman etmek her şeyi değiştiren şeydir. 

Bir Hristiyan olmak için sadece tarihi gerçekleri itiraf etmeyiz. İsa'nın gelip benim için yaşadığına, benim için öldüğüne ve benim için ölümden dirildiğine iman ederiz, Tanrı beni o kadar sevdi ki biricik Oğlunu verdi öyle ki O’nunla ilişkim yenilensin. İşte buna iman etmek her şeyi değiştirir. “Müjde gerçeğin ta kendisidr ancak Müjde’ye iman etmek bir deneyimdir”, 

MÜJDENİN AMACI 

Yahuda'nın mektubuna tekrar bakalım, 1-3 ayetlerde Yahuda günahkarlara Tanrı tarafından sevildiklerini söyülüyor. Onların korunduğunu, ayrıldığını ve İsa Mesih için kurtarıldığını söylüyor. ONUN için kurtarıldık diyor. Kilise, bunun anlamı Tanrı'nın tam olarak kim olduğunuzu ve ne yaptığınızı bildiği ve günahınızın ortasında sizi ne kadar çok sevdiğidir. İsa için sizi günahtan kurtarmaya geldi. Bu, İsa'nın sizi istediği anlamına gelir. Bu çok önemlidir. Hizmet etmemek için, yaptıklarınızı temizlememek için, daha iyi bir insan olmamak için, zamanla Tanrı'ya ödeme yapmamak için kurtarıldınız çünkü siz daha günahkarken bile Tanrı sizi sevmeyi ve kendi için sizi günahtan kurtarmayı seçti. Kilise, İsa ile ilişkisi olmayan bir Hristiyanlık korkunçtur ve tıpkı diğer Tanrısız dinler gibi boş bir gösteridir. 

Kilise, Tanrı'yı sevmek, Tanrı'dan zevk almak ve Tanrı'da sevinç duymak için kurtarıldı. Tanrı'nın kanıyla satın alındık, kurtulup kurtulamayacağımızı merak etmiyoruz aksine kurtuluşa sahip olduğumuz için Tanrı’yla olan paydaşlığımızda seviniyoruz. Dua etmek sıkıcı değildir, Kutsal Kitap okumak bir yük değildir, hizmet etmek zorunlu değildir, ibadet etmek bir yükümlülük değildir. Bunların hepsi sevinç dolu ve Tanrı’yı seven bir yüreğin karşılığıdır. 

MÜJDENİN GÜCÜ: 

Bir araya geldiğimizde, tapınırız, dua ederiz, severiz, ilahiler söyleriz, güleriz, ağlarız, dinleriz ve herkese hizmet ederiz çünkü Tanrı aramızdadır. Kilise bir iş kurumu değil, birlikte Tanrı'ya adanmış ortak bir yaşamdır. Bu, Müjde'nin gücüdür. Hastalar için dua ettiğimizde iyileşirler, Müjde’yi paylaştığımızda insanlar değişir, şeytanlar kaçar, melekler sevinir, kilise büyür ve tüm yücelik Tanrı’ya gider. Bu, Müjde'nin gücüdür. Aileler düzelir, Evlilikler iyileşir, ilişkiler onarılır, adalet yerini bulur, topluluklar değişir, gerçekler söylenir, karanlık yenilir, bağımlılıklardan kurtulunur, şehirler değişir ve yaşamlar yenilenir, Bu Müjde’nin gücüdür. 

Yahuda 3. ayette şöyle yazıyor; Ortak kurtuluşumuz hakkında size yazmak için çok gayret ettim. Yahuda, kiliseyle herhangi bir şey hakkında konuşabilseydi, bu dedikodu, siyaset, kilise yapısı, iş planları, tatil planları ya da başka herhangi bir geçici saçmalık olmazdı. Yahuda, kiliseyle ortak kurtuluşları hakkında gayretle konuşmak istedi yani Müjde hakkında konuşmak istedi. 

Peki Kilise bizim sohbetlerimizi ne dolduyor? Her bir kelimenin Müjde hakkında olması gerekmiyor, ama bu binanın içinde veya dışında bir araya geldiğimizde zamanımızı ne hakkında konuşarak harcıyoruz? Müjde’nin hazinemiz ve amacımız olması gerekmez mi? Kardeşlerimizi yıkmak değil ama onlarla ilişki kurmamız gerekmez mi? Bu, Yahuda'nın arzuladığı şeydi, kiliseyle konuşurken zamanını nasıl harcayağı hakkındaki tek umuduydu........ ancak yine de bir şey bu hevesli arzusunu değiştirdi. Yahuda'nın kilisede sevinç duymak istediği şey, aslında saldırı altında olan şeydi ve bu nedenle Yahuda'nın mektubu Müjde’de sevinmekten Müjde’yi savunmaya dönüşüyor. 

MÜJDENİN DÜŞMANI: AYET 3-4 

Yahuda 3. ayette, ortak kurtuluşları hakkında yazmak istese de kiliseyi öldüren şeyler hakkında uyarıda bulunması gerektiğini söylüyor. 4. ayette, bazı insanların fark edilmeden kiliseye girdiğini söylüyor. Bu insanlar, önümüzdeki haftalarda göreceğimiz gibi, Hristiyan gibi konuşan ancak Tanrı'yı tanımayan ve aslında Hristiyan olmayan kişiler. Bu kişiler dindar ve belki de iyi insanlar olabilirler ancak yaşamları aracılığıyla Tanrı'nın Lütufunu saptırdılar ve hatta Rabbimiz İsa Mesih'i inkar ettiler. 

Şimdi, bu tip bir kişinin kim olabileceğini araştırmak için odayı incelemeye başlamadan önce biraz açıklama yapmama izin verin. İlk önce herkes Rab'bin kilisesine gelebilir, bu odadaki herkes Müjde'yi dinlemeye ve duymaya geldiği için şükrediyoruz. 

Kiliseye giren bu tip kişiler sadece Hristiyanlığa meraklı iman etmemiş kişiler değildir. Bu kişi Hristiyan olduğunu iddia eden ama İsa'yı istemeyen biridir. İsa hakkındaki gerçekleri biliyor olabilirler ama O'nu tanımıyorlar. Bu kişi aramızda, facebook'ta, televizyonda veya okuduğunuz bir kitapta olabilir ve bu kadar tehlikeli olan şey, bahsettiğimiz kişinin harika görünmesi ve kiliseyi kilise yapan şeyi yok etmesidir. 

Koyunların arasına giren bu kurdun tehlikeli tarafı, Tanrı’yı İsa olmadan sunmalarıdır. Çarmıh olmadan bağışlanma, diriliş olmadan yaşam ve İsa'nın kanı olmadan bir topluluk. Unutmayalım ki Şeytan'ın kiliseye karşı arzusu yoksul veya zengin olması, büyük veya küçük olması, güçlü veya zayıf olması değildir. Şeytanın tek istediği şey İsa'nın ortadan kaldırılmasıdır. Konuşalım ama İsa hakkında değil, ilahiler söyleyelim ama bir Tanrı adamı hakkında değil, vaaz verelim ama duyguları incitmeyelim, büyüyelim ama bunu zor yoldan yapmayalım. Bu insanlar, kitaplar veya fikirler Mesih’siz bir Hristiyanlık ister çünkü arzuladıkları şeyler hem Tanrı hem de bu dünyadır. Tanrı ve Para, Tanrı ve Şöhret, Tanrı ve Rahatlık ancak İsa, bunlara sahip olmaları konusunda bir engeldir. 

Kilise, bu noktada Yahuda’nın girişine tekrar dönüyoruz, biz kilise olarak krallar değil hizmetkarlar olmalıyız ancak onlar kral olmak ve Tanrı'yı hizmetkarları yapmak istiyorlar. Önümüzdeki birkaç hafta içinde bu insanların veya fikirlerin neye benzediğini ve getirebilecekleri fark edilmeyen yıkımı inceleyeceğiz. Ancak bu insanları incelerken düşebileceğimiz iki çukur olduğunu hatırlayalım. 

MÜCADALEYE ÇAĞRI 

Birincisi, onlar gibi olmadığımızı ve İsa Mesih'ten asla şüphe etmeyeceğimizi düşünmektir. Ancak elçiler bile inandığımızı, ancak bunun inançsızlığımıza yardım ettiğini söylediler. Bahsettiğimiz kişi siz olabilirsiniz. İkinci çukur, bu insanları veya fikirleri tanımak ancak bu konuyla ilgili hiçbir şey yapmamaktır. Yahuda'nın her ikisi için de çözümü, iman için mücadele etmektir. Peki bu ne anlama gelmektedir? 

1. Mücadele, inancımıza aykırı olan her şeye karşı durmaktır ancak 

2. Mücadale buna karşı savaşmaktır. 

Haksız bir savaşı protesto eden ve buz gibi soğuk havada karda yürüyen ve savaştan yaşananlara karşı mücadele eden bir adamın hikayesini paylaşmak istiyorum. 

Birisi bu adama döndü ve “Sen ne yapıyorsun? Onları asla değiştirmeyeceğinin farkında değil misin?” diye sorunca, “Sadece onları değiştirmeye çalışmıyorum. Çabam ve mücadelem onların beni değiştirmemesidir. Müjde’ye imanımızın bir kısmı, sadece başkalarına karşı mücadele etmek değil ayrıca kendi imanımızı güçlendirip Müjde içinde mücadele etmektir. Kilise, birisi İsa'yı inkar ettiğinde ve O'nun Tanrı olmadığını veya ölmediğini veya ölümden dirilmediğini iddia ettiğinde. Bu gerçekler adına mücadele etmeliyiz, sadece imanımızın temel direkleri oldukları için değil, aynı zamanda savunulmaya değer gerçekler oldukları için. 

İman ettiğimiz şeyi bilmek ve buna inanmak, kilisenin 2 hayati temelini oluşturur. Bu nedenle, bu yıl sadece İsa'nın ne yaptığı hakkında daha fazla bilgi edinmekle kalmayıp, aynı zamanda bu gerçeklere kişisel olarak inanalım öyle ki değişelim ve kilise korunsun. 

-Pastör David